SanatLog Sordu, Cem Şancı Yanıtladı…

Cem Şancı ile yeni bir söyleşi yaptık.

Evet, daha önce de bir söyleşi yapmıştık, ben de oradaydım ancak Cem Şancı devrimci bir yazar; ona yetişmek, onun sürekli aktif yaratıcı dünyasını anlayabilmek için yeni yeni söyleşiler yapma gereği hissediyoruz.

Buyurun; söyleşi aşağıda.

SanatLog-Cem Şancı Söyleşisi

SanatLog: “Author: 21 Santim” romanının, ücretsiz ve elektronik kitap şeklinde yayımlanmasının nedenleri nelerdir? Neyi amaçlayarak bir e-roman yazdınız?

Cem Şancı: Author karakteri on yıl önce internet üzerinde doğdu ve internet üzerinde gelişti. Okurlarımın her sabah bilgisayarlarını açtıklarında takip edecekleri, güncel olaylara dair farklı yorumlar getiren, insanların korkularını kaşıyan, hayatı, kuralları, tabuları sorgulayan bir karakter olarak büyüdü, gelişti, binlerce okura ulaştı. Dolayısıyla Author hakkında bir roman kaleme alırken internet üzerinde yayınlanacak bir e-roman olması çok anlamlıydı. Ücret konusu da, gariptir, en çok eleştiri aldığım husus oldu. Onca uğraşıp yazdığın romanı neden bedeva yayınlıyorsun diye üzerime gelenlerin sayısını unuttum. Ancak Author: 21 Santim ile, on beş yıldır bana destek veren, ilk romanımdan itibaren kitapçıların kapısını aşındırıp yeni romanlarımın çıkıp çıkmadığını soran, ilgisini ve sevgisini daima belli eden okuruma da bir hediye vermek istedim.

Kaldı ki, Türk edebiyatında hiç sözü geçmeyen, yayıncıların görmezden geldiği ancak dünyada hızla yaygınlaşan elektronik kitap devrimine de artık dikkat çekmek, Türk okurunu e-kitap ile tanıştırmak gerekiyordu. Bu görev için de kuralsız, düzen sevmez anti-kahraman Author’dan daha uygun biri olamazdı.

SanatLog: E-kitap devrimi gerekli midir sizce? Elektronik kitapların yararlarından bahseder misiniz?

Cem Şancı: Yarın boş vaktimde okumaya devam ederim diye bir kenara bıraktıktan sonra bir daha zaman bulup elimi atamadığım onca roman duruyor. Gündelik koşturmaca sırasında kitapları yanımda taşımak da mümkün olmuyor. Eve geldikten sonra da yorgunluktan parmağımı kıpırtadamayacak halde olabiliyorum. Dolayısıyla çoğu kez kendimi şöyle düşünürken buluyorum: “Tamam, vapurdasın, güzel bir yolculuk ama keşke okuduğum bir kitap da yanımda olsaydı.”

İşte o sırada aldığım kitap kalın bir kağıt tomarı olarak evde bekleyeceğine e-kitap olarak cep telefonumda, netbook’umda kayıtlı dursaydı, onlarca sayfa okuyabilmiş olacaktım.

İnsanlarımız doğanın saftirik romantizminin etkisine kolayca kapılabildiğinden toplumda biri çıkıp “kağıdın kokusu, dokunmanın büyüsü, mürekkebin seksapalitesi cart curt,” diye slogan attığında herkesin o içi boş balon romantizmin peşinden gittiğini görüyorum. Oysa “kitap” bir kağıt parçası değildir. Elle tutulması gerekmez. Kitap, yazarının sayfalar üzerine aktardığı içeriktir ve evin bir köşesinde okunmayı beklerken çürümeyi değil, insanların zihnine akmış olmayı hak eder. Dolayısıyla, e-kitaplar aslında kitaplarımıza hak ettikleri saygıyı, değeri vermenin daha güzel bir yorumudur.

Yazılırken ne kadar emek dökülse de, basılması için ne kadar masraf yapılsa da, okunamayan kitap, kitap değildir.

SanatLog: Peki, e-romanınızda neden Author karakterini kullandınız? Author, internette doğduğu için mi, yoksa böylesine bir karakterin bandrollü olarak dağıtılamayacak kadar yeraltı dünyasına ait olduğunu düşündüğünüz için mi?

Cem Şancı: İki sebep de önemliydi. Author, internette doğmuş bir karakter olarak, roman olarak ortaya çıkacaksa, bir e-roman’a çok yakışacağı aşikardı. Üstelik onu her sabah okuyan, takip eden, yorumlar, sorular gönderen on binlerce okurunun internet alışkanlığını düşünürsek, çok basitçe bir web sitesine (www.author21.com) girip sevdikleri bir karakterin öyküsüne ulaşabilmek onlar için de güzel bir sürpriz olacaktı. Kaldı ki, yayınlanmasından sadece bir hafta sonra 13 bin kişinin download ettiği bir roman olarak, doğru mecranın internet olduğu da kısa süre sonra anlaşıldı. On üç bin downloadın ardından artık okur sayısını takip edebilmekse mümkün değil, zira insanların birbirine e-postayla veya başka yollarla gönderdikleri dosyaları sayamıyoruz.

Kağıda basmam halinde ise bu kadar hızlı bir şekilde insanlara ulaşabilmem mümkün değildi. Destek Yayınevi romanı basmak için teklif getirdi ancak Destek her ne kadar özgür, cesur, kuralları sonuna kadar esneten modern bir yayınevi olsa da, nihayetinde edebiyatımızın tabuların ve ayıpların altında ezildiği; yazarların tabulara, ayıplara, geleneklere dokunmadan yazmasının istendiği yasalarca belirlenmiş bir ülkede resmi sansür kurumlarının elinin ulaşabileceği ve Author’ın okura ulaşmasının kolayca engellenebileceği kağıt baskı doğru seçim olmayacaktı. Üstelik, bu kurumların olurunu almak, onlardan izin alarak okura ulaşmak da Author gibi her türlü baskıyı, yasağı, tabuyu, cehaleti, korkuyu kendine düşman edinmiş bir anti-kahramana yakışmayan bir hareket olurdu

SanatLog: Kitabın adına bakacak olursak, sanki “Author” serisinin “21 Santim” isimli kitabı gibi duruyor. Bu kitap, bir serinin başlangıç kitabı mı?

Cem Şancı: Kesinlikle öyle. Author’ın daha anlatacak çok öyküsü var ve onu yeni öyküleriyle yeniden okuruyla buluşturmayı hedefliyorum. 21 Santim’i serinin ilk öyküsü olarak tercih ettim zira internette yıllardır Author’a gıcık olan sözlükçülerin, okurların Author’ı küçümsemek, onunla alay etmek için kullandıkları pek çok öyküyü ve Author’ın onlara verdiği karşılıkları harmanlayarak bir kurgu yarattım. Dolayısıyla 21 Santim, aynı zamanda okurların tepkileriyle, yorumlarıyla, Author hakkında uydurdukları öykülerle hayat bulmuş, okurların da katkısıyla hayat bulmuş bir roman oldu.

Sırada, Author için düşündüğüm yeni öyküler var. Author’ın kadınlar hakkında, aşk hakkında, yaşamı sorgulaması hakkında, yeri geldiğinde siyasetçilere giydirdiği ayarlar, yeri geldiğinde bilime düşkünlüğü hakkında okuru sürükleyecek ilgi çekici öykülerini kaleme alacağım ama önce elimdeki diğer kitapları bitirmem lazım :)

SanatLog: Bundan sonraki Author kitaplarını da e-roman şeklinde mi yayımlamayı düşünüyorsunuz?

Cem Şancı: E-roman olarak düşündüğüm öyküler de var ancak kağıda basmayı planladığım bir iki roman da oluştu aklımda. Kural sevmez, tabu sevmez bir karakterin kuralları, regülasyonları parmağında oynatarak tabularla nasıl oyuncak gibi oynadığını gösteren öyküler olarak kağıda basılı kitapların da Author okuru için ayrı bir keyif olacağını düşünüyorum. Yani kağıt kitabı bir yayın mecrası olarak değil, Author’ın cehalet ürünü sistemle dalga geçişinin bir enstrümanı olarak kullanmayı düşünüyorum.

SanatLog: E-kitap devrimini gerçekleştirmek adına bundan sonra neler yapmayı planlıyorsunuz? Yeni projeleriniz var mı?

Cem Şancı: Bulduğum her fırsatta elektronik kitapları insanlara tanıtmak için elimden geleni yapıyorum ancak yayın dünyasının korkularını da anlıyorum. Bir kitabı elektronik ortamda yayınladığınızda ilk birkaç kopyadan sonra onu satmanın imkanı kalmayabiliyor çünkü satın alanlar derhal kitabı sağa sola kopyalayıp bedava dağıtmaya başlayabiliyor. Yayınevlerinin, yazarların ayakta kalabilmesi, faturalarını ödeyip, karınlarını doyurabilmesi için kitaplarının satışından para kazanması gerekirken, Türkiye’de e-kitabın kolay kolay yaygınlaşabileceğine inanmıyorum. Reklamlarla sponse edilen ücretsiz e-kitaplar fikri de aklıma pek yatmıyor çünkü reklam baskısı edebiyata karıştığında yazarların özgürce yazma imkanını elinden almış olacağız. Reklamverenin, “bunu beğenmedim çıkar, onu beğenmedim yazma, yoksa para vermem” baskısı ile okurun karşısına ancak reklam broşürleri çıkar.

SanatLog: Author karakterinin bu kadar tepki çekmesinin nedenleri sizce nelerdir? İnsanların, farklı hayat yorumlarına olan tahammülsüzlüğü ve hoşgörüsüzlüğü mü yoksa karakterin gerçek olması ihtimalini göz önünde tutarak Author’ın zevke, sefaya ve şehvete dayalı yaşam tarzını arzulamalarına rağmen böyle bir hayat tarzına sahip olamamaları mı?

Cem Şancı: Author’ın aşk tanımı, bedenleri ve insanları tasmalayarak mal mülk gibi tapulamayı buyuran genel aşk tanımına ters düşüyor. Haliyle, insanların hayatları boyunca öğrenip uygulamaya çalıştıkları ezberlerini anlamsız çıkarıyor. Her konuda ezberleri değil, düşün yeteneğini kullanarak çözümler üretmeyi, mantığın yolunu takip etmeyi seçen Author’ın haklı olduğu bir dünyada, standart bir insan sudan çıkmış balık gibi çaresiz ve zavallı kalır. Dolaysıyla, ezberleri sorgulayan her karakter gibi Author da gelenekçilerin, ezbercilerin, tabucuların tepkisini çekiyor. Kaldı ki onların takdirini kazanmak, onlardan aferin almak zaten Author gibi özgürlükçü, mantıkçı bir filozof için hakaret gibi olurdu.

SanatLog: Romandaki hoş noktalardan biri de çizimler. Çizimler bu roman için ne ifade ediyor? Bize biraz çizimlerden bahseder misiniz?

Cem Şancı: Romanın kimi bölümlerinin başında orgazm olan kadın figürleri kullandım. Author gibi kadın güzelliğine tapan, kadın bedeninde huzur bulan, hayatı kadınlar üzerinden tanımlayan bir karakterin öyküsüne bu çizimlerin çok yakışacağını düşünüyordum. Ressam arkadaşlarım Erdal Gencer, Ali Burak Bozkurt ve Çağnur Öztürk’ten rica ettim, onlar da çizgileriyle kitabı güzelleştirdiler. Ebru Tiryaki de resimlerle metnin birleşmesini sağlayan çok güzel bir kitap tasarımı yaptı.

SanatLog: Karmaşık bir olay örgüsüyle yazıyorsunuz. Roman yazmadan önce bir hazırlık süreciyle uğraştığınız aşikar. Peki, nasıl işliyor bu süreç? Yani Cem Şancı bir romanı nasıl yazar, nasıl kurgular?

Cem Şancı: Bir roman önce zihinde yazılıyor. Sonra onu kağıda dökmek işin küçük bir detayı. Deniz kenarında, parklarda, banklarda, kafelerde, evimde uzun uzun oturup notlar alıyorum, olayları, karakterleri birbirine bağlıyorum, finale giden yolda pek çok olayı ince ince kurgulamak gerekiyor. Bir senaryo yazıyormuşum gibi önce bir treatmen çıkarıyorum. Düşünmeme yardımcı da olduğu için bazı sahneleri karakalem çizerken buluyorum kendimi. Yüzlerce sayfa not aldıktan sonra klavyenin başına oturup diyalogları kağıda döküyorum, mekanları, karakterleri kelimelerle resmedip okurun sürükleneceği bir metin oluşturmaya çalışıyorum.

SanatLog: İnternetle bu kadar iç içe bir edebiyatçı olarak sizce internetin yazın dünyasına olan yararları ve elbette zararları nelerdir?

Cem Şancı: Edebiyat dünyamızın, yayınevlerimizin, yayın piyasamızın büyük oranda salaklarla dolu olduğuna inanıyorum. 15 senedir kitaplarım yayınlanır, bu deneyimden hiçbir şey öğrenmediysem bile, bunu öğrenmişimdir. Edebiyatçılarımız için okurla birebir iletişim içinde olmak bir aşağılanmadır. Kendilerini kaf dağının zirvesinde oturan imparatorlar gibi görmeyi seven, haklarında çok az şey bilinen, gizemli, doğa üstü insanı oynayan ve korkarım ki çoğu bunu bir oyun olmaktan çıkarmış, gerçek olduğuna inanan şizofrenlere dönüşmüş insanlar için internet bir kabustur. Okurların onlara kolayca ulaşabilmesi, her istediklerini söyleyebilmeleri, haklarında yorum yapabilmeleri, elbette çileden çıkmak için yeterli bir sebep. Geçmiş binlerce yıllık yazın ve edebiyat tarihinde okurun, her isteyenin bir metin hakkında dilediğince yorum yapıp bunu bir de yayınlayabilmesi, bütün dünyanın okuyabileceği şekilde neşredebilmesi mümkün değildi. Ancak birkaç eleştirmenin tekelinde olan yorum gücü artık doğrudan halkın eline geçtiği için yazarlarımızın büyük bir panik halinde olduğunu görüyorum.

Bense 1996′dan beri, interneti okurlarıma ulaşıp, beni okumayı seven, takip edenler için taze, yeni, güncel metinler üretmek için kullanıyorum. Elbette sık sık, edebiyatçının kaf dağının tepesindeki kristal sarayında halktan uzak yaşaması gerektiğini savunan gerizekalı gelenekçilerin tepkisiyle karşılaşıyorum ama kimin umurunda? Elektronik kitabım çıktı dediğimde bir haftada on binlerce kişi sitemi ziyaret edip yazdığım romanı indirip merakla okuyorsa, insanlara sansürsüzce ulaşıp onlarla hiçbir kartelin engel olmayacağı şekilde iletişim kurabiliyorsam, bir yazar olarak cenneti bulmuşum demektir.

SanatLog: Autor da sonuçta internette doğan bir karakter. İnternet ve Author deyince de akla hemen sözlükler geliyor. Sizce sözlüklerin, Author karakterinin oluşumuna veya gelişimine ne gibi etkileri oldu?

Cem Şancı: Author, sözlüklerden önce, 96, 97 yıllarında IRC kanallarında ortaya çıkmıştı. Değişik kurgular yaratıp, parmaklarımın pasını atmak için IRC kanallarındaki kalabalıkları kullanıyordum. 2024′lerle beraber sözlüklerde yoğunlaşmaya başlayan gençlerin Author’a sataşması, küfürler saydırmaya başlamasıyla Author oradaki kitleyi de gerçekle yüzleştirmeye, anacıklarının, babacıklarının ezberlettiği masalların içinde yaşayan küçük prensleri, minik prensesleri yaşadıkları şizofren hayal dünyalarından uyandırmaya karar verince, herkesin ilgisini çeken o Author-Sözlükçü çatışmaları ortaya çıktı. Elbette, kendini prenses sanan bir ülke dolusu gerizekalı kız olmasa, sataşmak için bu kadar zengin bir materyal olmasa Author zamanını başka bir meseleyle uğraşarak değerlendirirdi ama sokaklarda karşımıza çıkan o şımarık, ukala, anasının kuzucuğu, çok bilmiş prensler, prensesler her sabah bilgisayarımı açıp bir iki tıkla ulaşabileceğim ve hızla etkileşebileceğim mesafedeyken, aşk ve yaşam hakkında her gün binlerce klişe sıralayıp ezberlerine aykırı düşen bir tek cümle okuduklarında sinir krizileri geçirip, saçlarını başlarını yola yola klavyelerinin üzerinde zıplarken, sözlükçüler Author’ın asla kaçırmayacağı bir malzemeydi. Hala da keyfim kaçtıkça, canım sıkıldıkça, uğraşacak gerizekalılar aradıkça sözlükçülere sataşırım. 15 yaşında dünyayı çözdüğünü sanan bakire kızların, bakir oğlanların insanlara aşk, evlilik, yaşam dersleri vermesi ayrı bir komedi konusuyken, bir de toplumun ileri gelenlerinin, medyanın, gazetecilerin, hatta yayın dünyasının sözlüğün başına oturup oradaki yorumları, tepkileri ciddi ciddi okuyup hareketlerini o yorumlara göre şekillendirdiklerini bilmek… Bence evlilik programlarından sonra Türklerin insanlığa armağan ettiği en büyük eğlence bu.

SanatLog: Yeni romanlar dışında başka projeleriniz de var mı?

Cem Şancı: Kasım ayında Türkiye’nin ilk üç boyutlu sinema filmi Cehennem vizyona girecek. Onun senaryosuyla uğraştım bir süre. Şimdi yeni bir senaryo ile flört ediyorum. 2024 bitmeden bir polisiye romanı bitirmeyi planlıyorum. Bir de insanların keyfince her konuyu tartışabilecekleri bir tartışma sitesi tasarladık. Arkadaşlarımla onu hayata geçirmeye çalışacağız.

Söyleşi: Serhat Çolak

colakserhat@hotmail.com

sanatlog.com

Rötarlı Şairler! Sirki

Haziran 3, 2024 by  
Filed under Deneme, Edebiyat, Sanat

Edebiyat tarihi incelendiğinde görülür ki büyük şairler, en geç yirmili yaşlarının sonuna doğru şiire başlamışlardır. Hatta çoğu yirmili yaşlarda ilk şiir kitabını çıkartmıştır bile. Tabi bundan önce, şiirleri defalarca edebiyat dergilerinde yayımlanmış ve şiir okurunun bildiği birer şair haline gelmeye başlamışlardır. Yani edebiyat tarihinde, kırk yaşından sonra şiire başlayan büyük bir şair yoktur. Bırakın büyük şairi, gerçekten şair vasfına sahip hiç kimse yoktur edebiyat tarihinde, kırkından sonra şiire başlayan. Bunun psiko-dinamik nedenlerini açıklamak elbette psikolog ve sosyologların ilgi alanına girer, ama nesnel durum açıkça bunu göstermektedir.

Günümüzde, internet devrimi sonrası kırkından hatta ellisinden sonra şairliğe! soyunan pek çok şahıs türemiştir. Bunlar internet öncesi de vardı ve yazdıkları şiirleri! uyduruk gazetelerin dandik şiir köşelerine yolluyorlar ve bu şiirler! yayımlandığında da kendilerinde vehmettikleri şair vasfını perçinlediklerini sanarak egolarını şişirmeye devam ediyorlardı. Bugün internet devrimi ile birlikte bireysel iletişim olanaklarının sınırsızlaşmasıyla bu rötarlı şairler! çok daha kolay at koşturacakları alanlara kavuştular.

Bu şahıslar, çalıştıkları işten emekli olduktan sonra boşluğa düşen kişilerdir. Ömür boyu hayatlarını anlamlandıramadıklarının farkına varırlar birden, günlük meşgaleleri olan mesleklerinden ayrı düşünce. Böylece, hem zaman geçirmek hem de giderayak kendilerini anlamlı kılacak işlerin içinde olmak ve adlarını yarına bırakabilmek kaygısıyla “hobi” dedikleri uğraşlar edinirler. Kimi resim kursuna gider kendini ressam sanmaya başlar. Kimi de şiire musallat olur. “Kırkından sonra saz çalmak” diyerek çok güzel ifade edilen bir durumdur bu halk deyimiyle.

Bu rötarlı şairler! yaşları itibariyle az kalan zamanlarının telaşıyla koşar adım şiir! yazmaya başlarlar. Ölüm korkusu bir yandan enselerine üflemeye başlamıştır ne de olsa azar azar. Onlara sorsan, aslında çok önceden büyük şair olacaklardır da iş- güç -aile çoluk- çocuk devrimci mücadele - parti - örgüt çalışmaları vs engel olmuştur hep onlara. Ancak vakit bulmuşlardır muhteşem yeteneklerinin ürünü şiirlerini! insanlara lütfetmeye. Koca dünya şairi Nazım Hikmet’in bile toplasan ömür boyu yazdığı birkaç yüz şiiri varken, bu rötarlı şairler! birkaç senede BİNLERCE şiir! yazarlar. İç dökümü denebilecek tarzda yazılmış ve en fazla “anlatı” türüne dâhil edilebilecek tümcelerden oluşan metinlerinin, sanki bu tümceler dizeymiş gibi alt alta yazılıp aralarına devrik tümceler katılarak, biraz da uyak düşürülmesiyle şiir olduğunu zannederler.

Bunlardan bir tanesiyle yüz yüze görüşme olanağım olmuştu. Sanal şiir âleminin şahsen iyi bildiği isimlerden biridir kendisi. Adını anmayacağım bu pamuk saçlı şahıs, emekli olduktan sonra güzelce bir “entelektüel sakalı”! bırakmış ve şiire sarkmaya başlamıştır. 60 yaşlarındaki bu rötarlı şair!, 6 sene önce şiire başladığını ve 6.000 şiiri olduğunu gururla söyledi bana aynı masada oturduğumuzda. Ben de “Peki içlerinde 6 tane şiir var mı” dediğimde ise elbette bozuldu ve bir şeyler geveledi ancak… Yılda 1000 şiir yani güne vursanız 3 şiir eder. Def-i hacet giderir gibi günde 3 kere zırvalanmış metinler vardır ortada, ama sorsanız bu rötarlı şair! hayat koşullarının engel olduğu müthiş yeteneğini, az kalan zamanının baskısıyla telaş içinde ortaya koymak derdindedir. Tıpkı diğer yüzlerce benzeri gibi…

Rötarlı şairlerin! kafasına şiir antolojisi ile vurmayın boşuna, kendi hallerine bırakın.

Yazan: Serkan Engin

sekoengo@gmail.com

Sevgili Huzursuzluğum

Bülent Parlak‘ın ilk şiir kitabı “Sevgili Huzursuzluğum” Selis Yayınları’ndan çıktı…

Kitap, Selis Yayınları’nın da ilk şiir kitabı olma özelliğini taşıyor.

Kitapta 22 şiir yer alıyor. Şiirlerin birkısmı Parlak’ın Dergah’ta yayımladığı şiirler, bir bölüğü de henüz gün ışığına çıkan şiirleri… Şiir okuru ve takipçisinin gitgide azaldığı, şiir kitabı çıkarabilmenin her geçen gün zorlaştığı şartlarda bu sevindirici gelişme için şair Bülent Parlak’ı kutluyor, “bol okuyucu” diliyoruz…

Sipariş için tıklayınız.

Bülent Parlak

Sevgili Huzursuzluğum

Selis Yayıncılık

72. s.

SanatLog Haber

sanatlog.com

Sinema Tarihinin En İyi 100 Filmi

“Sinema tarihinin en iyi 100 filmi” hiç olmadı ve korkarım ki hiç de olmayacak… Bu nedenle; “aşağıdaki liste kişiseldir”, demeyeceğim… Aşağı yukarı 7000 filmden müteşekkil film arşivimin -hepsini olmasa bile- büyük bir bölümünü tüketerek içine düştüğüm yanılsamanın çetelesidir aşağıdaki. Bu yüzdendir ki kusurludur ve aslında “en iyi 100 film” hiç değildir… Dikkate almanızı işbu nedenden önermem size… Her şeye rağmen, aşağıdaki liste bana aittir ve büyük bir titizlikle 3 aylık bir çaba sonucu oluşturulmuştur…

Not: Altı çizili isimlere tıklayarak, SanatLog’da daha önceden kaleme alınmış film kritiklerine ve ilgili yazılara ulaşabilirsiniz… (Hakan Bilge)

İlk 10 film dışındakiler rastgele sıralanmıştır…

1)2001: A Space Odyssey (1968, 2024: Uzay Macerası) – Stanley Kubrick

2)Bronenosets Potyomkin (1925, Potemkin Zırhlısı) – Sergei Eisenstein

3)Citizen Kane (1941, Yurttaş Kane) – Orson Welles

4)Psycho (1960, Sapık) – Alfred Hitchcock

5)Zerkalo (1975, Ayna) – Andrei Tarkovsky

6)Det sjunde inseglet (1957, Yedinci Mühür) – Ingmar Bergman

7)Sunset Blvd. (1950, Sunset Bulvarı) – Billy Wilder

8)Otto e mezzo (1963, Sekiz Buçuk) – Federico Fellini

9)Week End (1967, Hafta Sonu) – Jean-Luc Godard

10)Cet obscur objet du désir (1977, Arzunun O Belirsiz Nesnesi) – Luis Bunuel

11)W.R. – Misterije organizma (1971, Organizmanın Sırları) – Dusan Makavejev

12)Kagemusha (1980, Gölge Samuray) – Akira Kurosawa

13)L’Avventura (1960, Serüven) – Michelangelo Antonioni

14)The Gold Rush (1925, Altına Hücum) – Charlie Chaplin

15)Il conformista (1970, Konformist) – Bernardo Bertolucci

16)Easy Rider (1969) – Dennis Hopper

17)The Servant (1963, Uşak) – Joseph Losey

18)L’année dernière à Marienbad (1961, Geçen Yıl Marienbad’da) – Alain Resnais

19)Orphée (1950) – Jean Cocteau

20)Vertigo (1959, Ölüm Korkusu) – Alfred Hitchcock

21)To vlemma tou Odyssea (1995, Ulis’in Bakışı) – Theo Angelopoulos

22)Brief Encounter (1945, Kısa Tesadüfler) – David Lean

23)Sevmek Zamanı (1965) – Metin Erksan

24)Ascenseur pour l’échafaud (1958, Ölüm Asansörü) – Louis Malle

25)Greed (1924, Hırs) – Erich von Stroheim

26)Gilda (1946, Şeytanın Kızı) – Charles Vidor

27)Au hasard Balthazar (1966, Rastgele Baltazar) – Robert Bresson

28)Intolerance (1916, Hoşgörüsüzlük) – David W. Griffith

29)Taxi Driver (1976, Taksi Şoförü) – Martin Scorsese

30)Brazil (1985) – Terry Gilliam

31)The Grapes of Wrath (1940, Gazap Üzümleri) – John Ford

32)The Godfather I & 2 (1972-1974, Baba I ve 2) – Francis Ford Coppola

33)A Clockwork Orange (1971, Otomatik Portakal) – Stanley Kubrick

34)The Searchers (1956, Çöl Aslanı) – John Ford

35)Ugetsu monogatari (1953, Yağmurdan Sonraki Soluk Ayın Öyküleri) – Kenji Mizoguchi

36)Eraserhead (1977, Silgikafa) – David Lynch

37)Metropolis (1927) – Fritz Lang

38)La règle du jeu (1939, Oyunun Kuralı) – Jean Renoir

39)Das Cabinet des Dr. Caligari (1920, Dr. Caligari’nin Muayenehanesi) – Robert Wiene

40)Blade Runner (1982, Bıçak Sırtı) – Ridley Scott

41)Les enfants du paradis (1945, Cennetin Çocukları) – Marcel Carné

42)Umberto D. (1952) – Vittorio de Sica

43)La passion de Jeanne d’Arc (1928, Jean D’Arc’ın Tutkusu) – Carl Theodor Dreyer

44)The Wizard of Oz (1939, Oz Büyücüsü) – Victor Fleming

45)Nashville (1975) – Robert Altman

46)Repulsion (1965, Tiksinti) – Roman Polanski

47)The Cook, The Thief, His Wife & Her Lover (1989, Aşçı, Hırsız, Karısı ve Aşığı) – Peter Greenaway

48)Viaggio in I/ptalia (1954, İtalya’da Yolculuk) – Roberto Rossellini

49)La maman et la putain – (1973, Ana ve Fahişe) – Jean Eustache

50)Angst essen Seele auf (1974, Korku Ruhu Kemirir) – Rainer Werner Fassbinder

51)Man of Aran (1934, Aran’lı Adam) – Robert J. Flaherty

52)The General (1926) – Buster Keaton & Clyde Bruckman

53)Le notti bianche (1957, Beyaz Geceler) – Luchino Visconti

54)Sayat Nova (1968, Narların Rengi) – Sergei Parajanov

55)The Third Man (1949, Üçüncü Adam) – Carol Reed

56)Accattone (1961, Dilenci) – Pier Paolo Pasolini

57)Madame de… (1953) – Max Ophüls

58)Woman in Love (1969, Aşık Kadınlar) – Ken Russell

59)Indagine su un cittadino al di sopra di ogni sospetto (1970, Her Türlü Kuşkunun Ötesinde Bir Yurttaş İçin Soruşturma) – Elio Petri

60)The Red Shoes (1948, Kırmızı Pabuçlar) – Michael Powell & Emeric Pressburger

61)Fando y Lis (1968, Fando ve Lis) – Alejandro Jodorowsky

62)Europa (1991, Avrupa) – Lars von Trier

63)Le procés (1962, Dava) – Orson Welles

64)Umut (1970) – Yılmaz Güney

65)The Night of the Hunter (1955, Avcının Gecesi) – Charles Laughton

66)Z (1969, Ölümsüz) – Costa-Gavras

67)Die Büchse der Pandora (1929, Pandora’nın Kutusu) – Georg Wilhelm Pabst

68)Rear Window (1954, Arka Pencere) – Alfred Hitchcock

69)Der letze Mann (1924, Son Adam) – F.W. Murnau

70)Rashomon (1950) – Akira Kurosawa

71)Picnic at Hanging Rock (1975, Hanging Rock’da Piknik) – Peter Weir

72)Institute Benjamenta, or This Dream People Call Human Life (1995, Benjamenta Enstitüsü) – Stephen Quay & Timothy Quay

73)Il caso Mattei (1972, Mattei Olayı) – Francesco Rosi

74)Onibaba (1964) – Kaneto Shindô

75)Dead Man (1995, Ölü Adam) – Jim Jarmusch

76)Trois couleurs: Bleu (1993), Trzy kolory: Bialy (1994), Trois couleurs: Rouge (1994) / (Üç Renk Üçlemesi; Mavi, Beyaz, Kırmızı) – Krzysztof Kieslowski

77)They Live by Night (1948, Gece Yaşarlar) – Nicholas Ray

78)All That Heaven Allows (1955, Aşktan Kaçılmaz) – Douglas Sirk

79)Ma nuit chez Maud (1969, Maud’lardaki Gecem) – Eric Rohmer

80)A Woman Under the Influence (1974, Etki Altında Bir Kadın) – John Cassavetes

81)Sou les toits de Paris (1930, Paris Damları Altında) – Rene Clair

82)Monkey Business (1952, Maymun Aklı) – Howard Hawks

83)Nobi (1959) – Kon Ichikawa

84)Chelovek s kino-apparatom (1929, Kameralı Adam) – Dziga Vertov

85)Barton Fink (1991) – Joel & Ethan Coen

86)Funny Games (1997, Ölümcül Oyunlar) – Michael Haneke

87)Sullivan’s Travels (1941, Sullivan’ın Yolculukları) – Preston Sturges

88)Cría cuervos (1976, Besle Kargayı) – Carlos Saura

89)Die verlorene Ehre der Katharina Blum oder: Wie Gewalt entstehen und wohin sie führen kann (1975, Katharina Blum’un Çiğnenen Onuru) – Volker Schlöndorff

90)Mimì metallurgico ferito nell’onore (1972, Gururu Yaralı Madenci Mimi) – Lina Wertmüller

91)Suna no onna (1964, Kumların Kadını) – Hiroshi Teshigahara

92)Narayama-bushi kô (1983, Narayama Türküsü) – Shohei Imamura

93)Kiss Me Deadly (1955, Ölüm Öpücüğü) – Robert Aldrich

94)Possession (1981) – Andrzej Zulawski

95)Sisters (1973, Kızkardeşler) – Brian De Palma

96)La strada (1954, Sonsuz Sokaklar) – Federico Fellini

97)Out of the Past (1947, Geçmişin Dışında) – Jacques Tourneur

98)Persona (1966) – Ingmar Bergman

99)Oldboy (2003, İhtiyar Delikanlı) – Chan-wook Park

100)Serpico (1973) – Sidney Lumet

Yazan: Hakan Bilge

hakanbilge@sanatlog.com 

Yazarın öteki incelemeleri için tıklayınız

sanatlog.com

/strong

« Önceki Sayfa