Anasayfa / Röportajlarımız / Giovanni Scognamillo / SanatLog-Giovanni Scognamillo Söyleşisi

SanatLog-Giovanni Scognamillo Söyleşisi

Sinema tarihçisi ve yazar Giovanni Scognamillo SanatLog’u kırmadı ve aşağıdaki mini-söyleşi gerçekleşmiş oldu.  Kendisine tekrar çok teşekkür ediyoruz. Ömrü uzun olsun…

SanatLog:Vampir mitosu ekseninde Dracula ile ilgili toplumsal-siyasal açıdan ilginç tespitleriniz var. Stalin ve Hitler gibi siyasileri Dracula olarak tanımladınız. Ama Dracula olacak denli zeka ve karizmaya sahip olmadıklarını dile getirdiniz. Günümüz siyasilerini –özellikle dünyanın önde gelen liderleri açısından– de bu açıdan değerlendirmek mümkün müdür?

Giovanni Scognamillo: Dracula ilkin çok satan ve klasikleşen bir romanın anti-kahramanı oluyor; sonra ise, yılların geçmesi ile bir mitosa dönüşüyor. Dracula ve en ünlü temsilcisi olduğu kan emen Vampirler ise bir simge niteliğindedirler, zorbalığın ve sömürünün simgesi ki Karl Marx da Vampir dediğinde sömürücü anlamında kullanıyor. Tarih boyunca dünyanın kaderini ellerinde tutan çoğu liderler ve ülkeleri çoğunlukla “özgürlük” adına baskıcı ve sömürücü oldular ve Beyaz Adam beyaz olmayanları yüzyıllar boyunca sömürdü. Ünlü Apaçi reisi Geronimo’nun sorduğu bir soru var: “Neden beyaz adam her yeri almak istiyor?” diye. Yanıtı da tektir: “Sömürmek ve sömürünce güçlenmek için.” Günümüzde olsun, tarih boyunca olsun, güçlü konumunu korumak isteyen her ülke lideri sömürüye başvurdu ve başvuracaktır; çünkü sistem öyle çalışıyor.

SanatLog: Yeşilçam’ı sinema tarihimiz açısından bir milad olarak kabul edersek, günümüz Türk sinemasını bir mukayese ile nereye konumlandırırsınız?

Giovanni Scognamillo:Doğrudur, Yeşilçam sineması bir milad; günümüzün Türk sineması ise, başarılı filmleri ve gişe rekortmenleri ile, halen kendini arayan, Yeşilçam’da çokça eksik olan temelleri kurmaya çalışan bir sinemadır. Yeşilçam bir endüstri olamadı, ihtimal 2024’li yılların Türk sineması da pek olamayacak. Sorun en son teknikleri edinmek değildir, sorun geçerli bir sistemi (yapım, gösteri, dağıtım) oturtmak ve beslemektir, finans kaynaklarını temin edebilmektir, bir dış pazara sahip olabilmektir. Sinema ne bir heves ne de bir maceradır, sinema yüce bir sanat –ve çok masraflı bir sanat– olmakla birlikte kendi başına bir sanayidir ve başarılı olabilmesi, devam edebilmesi, ülkesine özgü bir çizgi ve içeriğe sahip olabilmesi iktisadi kurallara ayak uydurmasına bağlıdır. Yeşilçam, enflasyona alışık bir ülkede enflasyonist bir sinema oldu, kendi kendini beslemeğe çalıştı, sağlam temeller ve sermaye birikimi oluşturmadı, dış pazarlara çıkamadı ve sonuçta kendi kendini yedi. Kanımca son bir iki yılda görülen film sayısının artışı, sağlıklı bir gelişim yerine çokça keyfi bir abartıdır; hatta ilerisi için tehlikeli bir abartı.

SanatLog: Fantastik literatürün ve bilimkurgu yapıtlarının günümüz sinemasındaki yeri nedir?

Giovanni Scognamillo: Sinema taa Georges Melies’ten başlamak üzere her zaman fantastik ve bilimkurgusal oldu, kullandığı teknikler buna uygun düştükleri için, bunların sayesinde tüm hayalleri, boyutları ve dünyaları yaratabildiği için, pek çok kaynaklardan (edebiyat, çizgiroman) ilham alabildiği için. Bugün başta Hollywood sineması olmak üzere fantastik ve bilimkurgu türleri daha da bir önem kazansalar da cilalı ürün standardını pek aşamadıkları, içerikten çok bol dijital efektlere bağlandıkları, böylece birer “görsel şölen”in ötesine gidemedikleri ortada.

SanatLog: Dünya sineması açısından bugünkü Türk sinemasının konumu hakkında söyleyecekleriniz nelerdir?

Giovanni Scognamillo: Dünya sineması Türk sinemasını ne denli tanıyor acaba ve Türk sineması kendini dünya sinemasına ne denli tanıtıyor, global sinemaya neleri katıyor? Yeşilçam dönemi Türk sineması, çeşitli yabancı festivallerde aldığı çokça ödüllere rağmen, dünya pazarlarını değerlendiremedi, onlarla beslenemedi, bir “mutlu azınlık”ın bildiği bir sinema kaldı. Bugüne baktığımızda durumda pek bir değişiklik yok, dış Pazar halen bir “ihtimal” kalıyor, gereken geniş çaplı tanıtım yapılamıyor ve her şeye rağmen sinemamız bir “meçhul” veya “yeteri ile bilinmeyen, izlenmeyen, yazılmayan” bir sinema kalıyor, az sayıda birkaç ödüllü yönetmenin dışında. Öte yandan, çuvaldızı kendimize batıracaksak, 2024’li yılların Türk sineması evrensel olabilmek için, kendi sınırlarını aşabilmek için yeter derecede ilginçlikler ve gerçekler sunuyor mu? Deniliyor ki evrensel olabilmek için ulusal olmak gerekiyor. Gerçek bu ise sinemamız gerçeklerimizi ne denli evrenselleştirebiliyor, ne denli dünyasal bir boyuta yerleştirebiliyor?

SanatLog: Levanten olmanın avantajlarını yaşadınız mı? Levanten olmanın avantajları / dezavantajları var mıdır?

Giovanni Scognamillo: Levanten olmanın dezavantajlarını görmedim, yaşamadım çünkü Levanten olmayı bir sorun olarak hiç kabul etmedim. –ki zaten değildir– Aksine çift kültürlü olmanın avantajlarından her zaman yararlandım.

SanatLog: Son olarak sevdiğiniz, ilham aldığınız yazarlardan, kitaplardan, yönetmenlerden ve filmlerden örnekler verir misiniz?

Giovanni Scognamillo:Çok uzun bir liste olur; çünkü bir yazar, bir okur ve bir izleyici olarak daima çokça konu ile ilgilendim ve halen ilgileniyorum. Klasik edebiyat beni her zaman etkiledi. Fantastik edebiyat da öyle, Poe ve Lovecraft ustalarım oldu, çizgi romanlar bana değişik boyutlar sundu ve sinema benim için her zaman bir eğlence değil de ciddi bir yaşam şekli oldu, sinema yazarlığı ise bir heves değil, çok ciddi ve sorumluluk taşıyan bir uğraşı. İlle de adlar vereceksem… Chaplin, Eisenstein, Orson Welles, Jean Renoir, Fritz Lang, William Wyler, Visconti, Fellini, Truffaut ve saire ve saire ve saire…

Söyleşi: Hakan Bilge

[email protected]

Hakkında Editör

Hakan Bilge - The Godfather Mitosu (Şule Yayınları, 2024) ve Aşktan da Üstün: Hitchcock Sinemasında Kişisel Bir Gezinti (Doruk Yayınları, 2024) adlı sinema kitaplarının yazarıdır.

Bu yazıya da bakabilirsiniz.

Dressed to Kill (1980, Brian De Palma)

Alfred Hitchcock’un ve filmlerinin Hollywood’u hatta dünya sinemasını nasıl etkilediği malum. O etkilenmeden en çok ...

17 Yorum

  1. Dostum, güzel bir röportaj olmuş; özellikle dracula benzetmesinden hareket etmeniz sinema ve sinemanın işlevi konusunda çağrışım yönünden zengin bir soru, kısa olmasına rağmen güzel bir tanıtım, düş gücünüze kuvvet.. Saygılarımla.

    Bülent ÖZTÜRK

  2. Bu güzel insanla bu hoş sohbeti yaptığınız için teşekkürler. Umarım yeni röportajlar bekliyordur bizleri.

  3. Çok güzel ve gerçekten başarılı… Eminim bundan sonraki röportajlar da en az bunun kadar iyi olacaktır…

    melike

  4. Türk Sineması hakkındaki tespitleri çok doğru. Sinemamız gelecekte de şu anki çizgisinin dışına pek çıkamayacak. Acı ama gerçek bu. Birkaç bağımsız sinemacının yaptıkları işler, gene uluslar arası filmcilik dünyasını meşgul etmeye devam edecek. Gene festivallere onlar katılacak… Ama “sektör” gene oluşmamış olacak. Ticari canlanma da yaşanmayacak.

    Sevgiler.

  5. Yeşilçam’ı enflasyonist bir sinema olarak tanımlaması hedefi on ikiden vuruyor. Bugün Yeşilçam daha çok nostaljik argümanlar eşliğinde anılıyor ve dönemin starları da yüceltiliyor, efsaneleştiriyor. Giovanni Scognamillo, bunun ne sonuçlar doğurduğunu ve boş bir meşgale olduğunu görebilmiştir.

  6. Ben bu adamın kitaplarıyla büyüdüm. Ne kadar doğru ve dik duruşlu olduğunu görüyorsunuz…

  7. Keşke daha uzun olabilseydi, tadı damağımda kaldı 🙂

  8. Çok yararlı bir söyleşi hakikaten.

    Çok teşekkür ediyorum.

  9. Evet Türk sineması neredeyse hiç tanınmıyor. Luc Besson’un izlediği tek Türk filminin Şerif Gören’in yönettiği Yol filmi olduğunu açıklaması durumu iyice açıklıyor. Yeşilçam’ın yıllarca yapamadığı şeyi -yani dünya sineması vitrinine çıkma misyonunu- günümüz Türk sinemasına yüklemek hem haksızlık hem de boş bi beklenti olacaktır. Scognamillo’nun tespitleri önümüzdeki yıllarda da geçerli olacağa benziyor.

  10. underground lord

    Giovannni Scognamillo Hollywood’u hep “düş fabrikası” olarak tarif etmiştir. Bu, dünyanın tamamını yutan dev sanayi karşısında Türk sineması hep güdük kalmıştır. Gelecekte de çok olağanüstü şeyler yaşanacağını belirtmek saf dillik olur.

    Scognamillo’nun Charlie Chaplin’i ve Sergei Eisenstein’ı ilk sıralarda anması, bu sinemacıların sessiz sinemanın büyük ustaları olduğunu hesaba katarsak, kendisinin sinemanın ilk dönemlerine ne kadar önem verdiğini de anlamış oluruz.

    Kendisine ve elbette Sanatlog’a çok teşekkürler.

  11. Karşılıklı iki tek atmak istediğim adamdır. Öpüyorum kutsal elceğizlerinden… 🙂

  12. Giovannni Scognamillo, Alim Şerif Onaran, Nijat Özön, Atilla Dorsay ve Rekin Teksoy gibi çınarlar, Türk sinemasının gelişim sürecini izleyip bu doğrultuda yetkin eserler imzalamışlardır. Giovannni Scognamillo nezdinde bütün bu çınarlara teşekkür ediyorum.

  13. Çoğu kaynak niteliğinde birçok eseri var. Mütevazi bir kişiliği var. Engin bir bilgiye ve donanıma sahip. Yol gösterdiği tonla insan var. Var da var. Giovanni Scognamillo ve Sanatlog yazarlarına teşekkür ederim.

  14. Ustanın çalışmalarını ilgiyle okuyoruz.

  15. “Gerçek” bir sinema yazarı…

  16. Diline sağlık ustanın, çok yararlı oldu bu..

  17. eski “post”lar arasında okunmadan geçilmeyecek yazı ve röportajlar var. ben eski yazılara bakmaya devam edeceğim, kolay gelsin 🙂

Bir Cevap Yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir