Anasayfa / Sinema / Klasik Filmler / Kuşbakışı Burjuvazinin Gizemli Çekiciliği (1972, Luis Bunuel)

Kuşbakışı Burjuvazinin Gizemli Çekiciliği (1972, Luis Bunuel)

Burjuvazinin Maskesi

Luis Bunuel’in sürrealist ressam Salvador Dali ile birlikte kotardığı Endülüs Köpeği (1929, Un chien andalou) ve Altın Çağ (1930, L’âge d’or) sürrealist sinemanın ataları. Böylelikle Bunuel de sinemada sürrealizmin kurucusu olarak selamlanabilir. Üstat ne acıdır ki Dali’nin, kendisini Amerikan hükümetine jurnallemesiyle kara listeye alındı ve Amerika’yı terk etmek zorunda bırakıldı. Bazen zorluklar sanatçıların yaratma güdüsünü kamçılar, nitekim de öyle oldu. Bunuel, kâh Meksika’da kâh Avrupa’da film üretmeye devam etti, filmlerinin büyük bir kısmı saygın festivallerde ödüller kazandı, sineması üzerine nice incelemeler yapıldı.

Burjuvazinin Gizemli Çekiciliği (1972, Le charme discret de la bourgeoisie) Bunuel’in sondan üçüncü filmi. Gariptir ki yabancı film dalında Oscar kazanmış bir yapım. Akademi’nin ne zaman ne yapacağı hiç belli olmadığından bu konuyu sadece hatırlatmakla geçiştirelim.

le-charme-discret-de-la-bourgeoisie

Filmin yapım yılı olan 1972’yi özellikle anarak başlamak istiyorum. O dönemi şöyle kısaca bir gözden geçirmek yararlı olabilir: ‘68 kuşağının yankılarının sürdüğü, Amerika’nın Vietnam’da katliamlar yapmaya devam ettiği, ekonomik yapının post-endüstriyel evreye denk geldiği, Soğuk Savaş’ın olanca hararetiyle dünyayı kasıp kavurduğu, sinemanın ise yeni atılımlarla karşı karşıya olduğu bir ‘cadı kazanı’. Bir yanda Amerikan sineması Stanley Kubrick, Robert Altman, Arthur Penn, Sam Peckinpah ile doruğa çıkıp içerik olarak yenilenirken, bir yanda da Avrupa’da Jean-Luc Godard’ın başını çektiği Yeni Dalga (Nouvelle Vague) hareketi sinemayı deyim yerindeyse çalkalamaktadır. Siyasi komplo filmleri, Sydney Pollack ve Alan Pakula’da yankısını bulurken, bir metafor ya da bir kaçış olarak addedilebilecek felaket filmleri furyası da bu dönemde başlayacaktır. Peki, ya burjuva ahlakı, onun kültürel yapısı, lümpen hayat, dinsel motifler? İşte bu doğrultuda yolumuz Bunuel’e düşüyor.

Luis Bunuel’in sinemasının temel amacını, komplike düşün evreninin izini Burjuvazinin Gizemli Çekiciliği’nde rahatlıkla sürebiliriz. Kimler yok ki orada: Gençlik hareketlerini baltalayan kodaman zenginler, işkenceyi rutin müesseselerin doğal bir parçası haline getiren gardiyanlar, askeri mecranın yüksek rütbeli subayları, içki markalarını adları gibi ezberleyen makyajlı ve pomadalı, üstelik kocalarını aldatan geveze kadınlar…

Aslında filmin bu kadar geniş bir alanı kucaklaması onu klasik olarak nitelendirmemize yeter, hatta artar. Kısacası burjuvazinin seçkin üyelerini Brechtyen bir minval üzre tiyatro sahnesine çıkaran bu yetkin yapımın, hiçbir zaman güncelliğini yitirmeyen konuları kara komedi ve düş sekanslarıyla harmanlayıp betimlemesi onu unutmamızı da zorlaştırıyor.

Filmde bir leitmotife özellikle dikkat çekmekte yarar var: Kadınlı erkekli küçük bir kalabalığın (ki aynı zamanda filmin başat karakterleri) ıssız bir asfaltta yürümeleri. Etraflarında ne bir insan, ne bir ses, ne de bir kıpırtı var. Kızgın güneş altında sessiz sedasız yürüyorlar.

İlk başta filmin geçmiş zamana bir kesme yaptığını düşünmemize neden olan bu düş leitmotifi, yerini giderek bir acıma duygusuna bırakıyor. Farklı bir şekilde de okunabilir elbette. Mesela burjuvazinin bir parçasını teşkil eden bu küçük kalabalık amaçsız, sığ ve hedefsiz öylesine yürüyorlar ve arkalarında bırakabilecekleri en ufak bir iz yok: Belki de bu nedenle asfaltta yürüyorlar. Ne dersiniz?

Bunuel’in sinemasına ışık tutması amacıyla bir sözünü de aktarmak istiyorum:

“Son zamanlarda yeni favorim Otomatik Portakal. Modern dünyada olup biten ne varsa bu filmde var.”

le-charme-discret-de-la-bourgeoisie_luis-bunuel

Bu söz Burjuvazinin Gizemli Çekiciliği için de söylenebilir.

Karl Marx ve Frederich Engels’in birlikte kaleme aldıkları Manifesto’dan bir alıntı yaparak konuyu bağlayalım:

“Burjuvazi… insanla insan arasında, çıplak çıkardan, katı ‘nakit ödeme’den başka hiçbir bağ bırakmadı. Dinsel tutkuların, şövalyece coşkunun, dar kafalı duygusallığın ilahi vecde gelmelerini, bencil hesapların buzlu sularında boğdu. Kişisel onuru, değişim-değerine indirgedi ve sayısız tasdikli kazanılmış özgürlüklerin yerine, o tek insafsız özgürlüğü, ticaret özgürlüğünü koydu. Tek sözcükle dinsel ve siyasal düşlerle perdelenmiş sömürünün yerine açık, utanmaz, dolaysız ve yalın sömürüyü koydu.”

Hakan Bilge

[email protected]

İzdiham dergisi, 5. Sayı, Mayıs-Haziran 2024

Yazarın diğer yazıları.

brechtyen Burjuvazinin Gizemli Çekiciliği Le charme discret de la bourgeoisie

Hakkında Editör

Hakan Bilge - The Godfather Mitosu (Şule Yayınları, 2024) ve Aşktan da Üstün: Hitchcock Sinemasında Kişisel Bir Gezinti (Doruk Yayınları, 2024) adlı sinema kitaplarının yazarıdır.
@hakan_bilge

Bu yazıya da bakabilirsiniz.

Otopsi: Hitchcock’un Psycho’sunun Sahne Sahne İncelemesi (Görsel Materyallerle Birlikte)

  1960 yılında Paramount Pictures şirketinin gözetiminde, Universal’in stüdyolarında çekilen ve Alfred Hitchcock’un son siyah ...

Bir Cevap Yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

kuşadası escort