Anasayfa / Sinema / Magazin & Popüler Kültür / Harrison Ford, Blade Runner Hakkında Ne Demişti?

Harrison Ford, Blade Runner Hakkında Ne Demişti?

Aktörler vardır, “aktörler” vardır. Harrison Ford da rol yapmayan, sahnede devinen, yalnızca yürüyen, konuşan bir aktör. Kısacası “odun aktörler” sınıfından. Ama sadece böyle bir özelliği olsaydı, fazla önemli olmayacaktı belki. Sinema sanatı üstüne laf etmeye başlayınca onun ne denli taş kafalı bir burjuva olduğu ortaya çıkıyor.

Bakın yıllar evvel bir röportajında Blade Runner (1982, Ridley Scott) üzerine ne demiş Harrison Ford:

“Çok duygusal bir filmdi. Oysa ben duyguların filmin dili olduğunu düşünüyorum. Karakter ya da insan ilişkileri, ne hakkında olursa olsun, söyleyecek fazla şeyi yoktu. Benim için bir zihin jimnastiğiydi. Sizin iyi vakit geçirmiş olmanıza bir itirazım yok… Hayal kırıklığı yarattı; çünkü dedektiflik yapmayan bir dedektifi oynuyordum. Ayrıca dış sesten aldığımız bilgiyi filmin içine yerleştirmeye karar verdiğimiz halde hikaye dış sesle anlatılmıştı. Bunu yapmak için mutfak masamda üç hafta geçirdik; ama hiçbiri kullanılmadı. Ridley Scott’ın benim oynayacağım karakterin android olmasını istediğini baştan söylememesi de benim için hayal kırıklığı oldu. Android olması konusunda ısrar edeceğini bilseydim o karakteri oynamazdım. Çünkü seyircinin duygusal bir temsilci görmek istediğini, duygu yoluyla öykünün içine çekilmeye ihtiyaç duyduğunu düşünüyorum.”

Yoruma gerek var mı? Aslında var. Blade Runner için “Karakter ya da insan ilişkileri, ne hakkında olursa olsun, söyleyecek fazla şeyi yoktu.” diyor. Kuşkusuz ne dediğini bilmiyor. Çünkü Blade Runner hakkında kitaplar yazıldı. Yeni kara filmin (neo-noir) en önemli başyapıtlarından biri kabul edildi. Bilimkurgu sinemasının dönüm noktalarından biri olduğu sıklıkla dile getirildi. Varoluşçuluk açısından akademisyenlerin makalelerine konu edildi. Vesaire vesaire.

Peki, yüce Harrison Ford neden bu filmi sevmemişti? Bence yanıt çok temel iki noktada düğümleniyor: Blade Runner post-kapitalizme, tüketim endüstrisine kuşkuyla bakan bir filmdir. Dolayısıyla inşa ettiği tekno-siber dünya Amerikan liberalizminin karşısına konumlanır. İkinci olarak,  insan-robot ayrımını bulanıklaştıran bir filmdir. Bu özelliği fütürist evrenini heteroseksüel beyaz-adamın ataerkil dünyasından alarak çok-renkli bir yeni-uzama fırlatır. Ki filmin finaline ironik olarak “kaçış” sürüveni eşlik eder. Yani beyaz-adamın (ya da Tanrı’nın) inşa ettiği dünyadan kaçış. Fakat kaçış eyleminin sonrası izleyicinin yorumuna bırakılır.

Öte yandan, Ford haklıdır: Canlandırdığı karakter de bir androiddir. Yönetmenin kurgusu olmayan filmin ilk versiyonunda bu nokta muhafazakâr ve taş kafalı prodüktörler tarafından ustaca gizlenmiştir. Kilit rüya sekanslarını hatırlayacaksınız.

Evet, fazla söze gerek yok.

Harrison Ford ve tutucu Amerikan prodüktörleri bu filmi sevmediler. Fazla reklamize edilmedi. Sansürlendi. Tukaka ilan edildi. Yukarıda kısaca bahsettiğim gibi sebebi basit: Kapitalizm eleştirisi ve beyaz-adamın dünyasından kaçış…

Hakan Bilge

[email protected]

amerikalı oyuncular

Hakkında Editör

Hakan Bilge - The Godfather Mitosu (Şule Yayınları, 2024) ve Aşktan da Üstün: Hitchcock Sinemasında Kişisel Bir Gezinti (Doruk Yayınları, 2024) adlı sinema kitaplarının yazarıdır.
@hakan_bilge

Bu yazıya da bakabilirsiniz.

Otopsi: Hitchcock’un Psycho’sunun Sahne Sahne İncelemesi (Görsel Materyallerle Birlikte)

  1960 yılında Paramount Pictures şirketinin gözetiminde, Universal’in stüdyolarında çekilen ve Alfred Hitchcock’un son siyah ...

2 Yorum

  1. kaspar hauser

    Hocam konuyu aslında çok iyi özetlemişsiniz. amerikan liberalizminin film yaratım süreçlerine etkisi ve muhafazakar film politikaları konusunda sizinle aynı fikirdeyim. ama yıllardır bana rahatsızlık veren bu mevzu hakkında birkaç kelam da ben etmek isterim. bu film öylesine mükemmel bir film ki, Harrison Ford bile filmin büyüsüne gölge düşüremedi. Fakat en üstte yapılan alıntıdan da anlaşılıyor ki, Ford ne bu filmin konseptinden ne de bilimkurgu sanatının özünden haberdar. O filmi sadece pasif bir amerikan melodramı olarak yorumlamış. Maalesef Ridley Scott’ın kariyerinin en büyük hatası filmin muazzam yaratıcı ve oyuncu kadrosunun içine böylesine sığ bir başrol oyuncusunun dahil olmasına razı olmasıydı. Yanlış bilmiyorsam Rick Deckard rolu için Dustin Hoffman ve Al Pacino düşünülmüş önce. Fakat ikisi de rolü geri çevirmiş. Bunu öğrendiğimden beri içimde bir yaradır Al Pacino’nun başrolü oynamamış olması. Pacino hayranı olduğumdan değil ama eğer bu rolü o oynasaydı karakteri nerelere taşıyabileceğini hayal bile edemiyorum. Nitekim Pacino o yıllarda Tanrıyı hariç her rolü en iyi şekilde oynayabilecek seviyeye gelmişti. Daha da ileri gidersem, efsane oyuncu Meryl Streep erkek kılığına girse Deckard rolünü Harrison Ford’dan on kat daha iyi oynar ve anlardı. Kısacası Harrison Ford’un filmdeki eğreti varlığı hariç bu filmin herşeyi harika. O da nazar boncuğu olsun diyerek kendimi avutabilseydim ama olmuyor maalesef. Çok geç Sir ünvanı almışsın Ridley Scott usta. Keşke sözün o yıllarda geçseydi diyorum sadece.

  2. Hoffman ya da Pacino’nun düşünüldüğünü bilmiyordum. Harrison Ford makine-aktör olduğundan seçilmiş olabilir, çünkü bir androidi oynuyordu. Gerçi kendisi bilmediğini, sonradan öğrendiğini söylüyor. Ne kadar samimi bilemiyorum tabi.

    Bu filmi umarım yakın gelecekte detaylıca yazabiliriz.

Bir Cevap Yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir