Etiksiz Efendinin Tetikçi Düzeni

Haziran 14, 2024 by  
Filed under Edebiyat, Köşe Yazıları, Sanat

-Emekçi Güzeli Naz Bektaş’a-

Hamlet’in kral babasının zehirlenerek öldürülüşünü bilirsiniz. Kraliçe ve kralın erkek kardeşi iktidar hırsı uğruna bir araya gelip bir entrikayla kralın yaşamına son verirler. Hamlet, babasının katillerini araştırırken “ensest bir ilişki”nin farkına varır ve bunu örtbas etmez. İhanet edenler annesi ve amcası olsa da “kol kırılır yen içinde” mantığıyla susmayıp intikam peşine düşer.

Devlet ve sermaye sınıfının gayrimeşru ilişkisinden doğan(Osm. veled-i zina) taşeronlaşma, işçi sınıfının kanını emen bir sülüktür. Taşeron sistemi, işçi sınıfını sendikasızlaştırmayla vuran bir pusudur. Ülkemizde taşeronluğun ilk uygulamaları 1973 yılında enerji sektöründe Etibank’ın işlettiği madenlerin kiraya verilmesiyle(rödovans) başladı. 1984’te Türkiye Taşkömürü İşletmeleri(TTK) 12 Eylül cuntasının verdiği güçle, Batı Karadeniz havzasında rödovans sistemiyle maden ocaklarını türedi şirketlere peşkeş çekmeye başladı. 1991 Büyük Madenci Yürüyüşünün silah zoruyla durdurulmasının ardından işçi sendikaları gücünü yitirmeye başlamıştı. Taşeronlaşma o yıllarda hızlandı, hatta kaçak kömür ocakları işletilmeye başlanmıştı. TTK’nın kapatıp mühürlediği(ekonomik ömrünü tamamlayan, kömürü kalitesiz bulunan ya da risk oranı yüksek olan) galerileri yeniden açarak “kaçak kömür ocakları” işletildi. Bunlar tek kuruş ihale bedeli ödenmeden işletilen(define avcıları misali çalışılan), jandarma sorumluluk alanlarında yer alan, devletin görmezden geldiği, işçilerin yevmiye usulüyle ve sigortasız çalıştırıldığı, iş güvenliğinin asla olmadığı tehlikeli galerilerdir. Bunlara “kömür mafyası” deniyordu, ölümlü kazalar olduğunda valilik bir süreliğine ocağı kapatıyor, işletmeciye göstermelik davalar açılıyor ve asla mahkûm olmayıp para cezalarıyla sıyrılıyorlardı. Enerji sektörüyle başlayan taşeronlaşma; ulaştırma, iletişim, turizm, gıda, nakliyat, inşaat, temizlik ve sağlık hizmetlerinde yayılmaya başladı. Dünün çek-senet mafyaları şirketleşip kamu ihaleleri aldılar ve tetikçiler “iş adamı” oldular.

Çalışma Bakanlığının güvenilmez verilerine göre, alt işverende çalışan işçi sayısı kamuda 586 bin ve özel sektörde 419 bin olmak üzere 1 milyonu geçmektedir. Verilere göre kamuda 417 bin işçi temizlik sektöründe ve 318 bin işçi de taşeron inşaat şirketlerinde çalışmaktadır. Hizmet alımında yüzde 36 ile belediyeler, yüzde 14 ile KİT’ler ve yüzde 4 ile yüksek öğretim kurumları ilk sıralarda yer alıyor.

Taşeronlaşma Nelerin Sübabıdır?

Sermaye sınıfının 24 Ocak 1980 ekonomik kararlarının yeniden güncellenmesi ve emek cephesinin kazandığı hakları kaybetmesine yönelik saldırıların en önemlilerinden birisi taşeronluk sistemidir. 12 Eylül cuntasıyla içini boşalttıkları ve demokrasiyle yönetilen bir ülke görünümü gereği vitrin süsü olarak bulundurdukları sendikaların kan kaybının hızlanması için Fransa’dan ithal edilen formülün adıdır. Güdümlü ve simbiyotik sendikacılık güçlenirken 15 milyon çalışanın bulunduğu ülkede, sendikalaşma oranı 1988’de yüzde 22,2 iken, 2024’de 9,5’e, 2024 yılında yüzde 5,9’a gerilemiştir. OECD ülkeleri arasında Türkiye, sendikasızlaşma alanında birinciliği kimseye kaptırmıyor. Taşeron sisteminin devlet ve sermaye sınıfı açısından yararlarını şöyle sıralayabilirim:

  • Sendikalı işçileri işten çıkarmak ve yerlerine alınan işçilerin sendikal örgütlenme haklarını baskıyla, tehditlerle, ispiyonla, şiddetle, tacizle, vaatlerle, etnik kışkırtmalarla(bunlar da yetmezse polis copu ve jandarma dipçiğiyle) engellemek kolaylaşır.
  • Asgari ücret ısrarla gülünç rakamlarda tutularak sömürü katmerlenir ve buna karşı direnecek emekçi sınıfın şiddet yoluyla sesi kesilir.
  • Asgari ücret karşılığında çalışan bu kesimin, sigorta primleri de en düşük seviyeden ödendiği için buradan da ayrı bir kazanç sağlanır.
  • Sendikalı işçilerin birkaç katı olan sendikasız işçilerin çocuk yardımı, ulaşım, yemek, hafta sonu tatili, yıllık izinleri vs. hakları gasp edilerek kârlarına kâr katarlar.
  • Her yıl ucube metinlere imza attırılan işçilere “işten çıktı/girdi” işlemi yapılarak kıdem tazminatları gasp edilir.
  • Hiçbir hükümet ILO standartlarını ve sözleşmelerini imzalamaz ve alt işverenler iş güvenliğine bir kuruş harcamayarak kazançlarını büyütürler.
  • Sözde güvenlik personelinin olduğu hastanelerde, sağlık çalışanlarının maruz kaldığı şiddetin de sorumlusu taşeron uygulamalardır.
  • Taşeron şirketlerin önemli bir kesimi de kara para aklayan, sabıkalılara “iş adamı kartviziti” çıkaran, suç ekonomisini meşrulaştıran bir sübaptır.
  • Bir kamu hizmeti yerine getirilirken devletin kasasından çıkan ödeneklerle işçilerin maaşı ödenir, taşeron şirket -kötü adam rolünün karşılığı olarak- arada komisyonunu alır. Kamu vicdanında komisyon alarak palazlanan taşeronlar suçlu ve günahkârdır, devlet ise her zaman 17 yaş masumluğunda ve dipdiridir.
  • Onca yoksulluk varken, yoksulluğa pansuman olarak görünen ancak yoksulları hem öldüren hem de süründüren sistemdir taşeronluk.

Bu devletin ve sermaye sınıfının, NATO’nun, Pentagon’un ve küresel sermayenin siyasi, askeri ve ekonomik alanda taşeronluğunu yaptığı çağımızda, devletin kamu hizmetlerini uyduruk taşeron firmalara vermesi eşyanın doğası gereğidir.

Sendikaların öldürülmesiyle, babası öldürülen Hamlet’in durumuna düşen emekçi sınıfı için de işte bütün mesele bu “Olmak ya da olmamak”.

Hüseyin Kaplan

hkaplan35@gmail.com