İngiliz Edebiyatının Usta Kalemi Geoffrey Chaucer

Geoffrey Chaucer (yaklaşık 1341–1400) İngiliz yazar, şair, filozof, siyasetçi ve diplomattır. Bu kadar çok yönlü oluşu onu unutulmaz, edebiyatta üzerine konuşulmaya değer kılan özelliklerinden biridir. Shakespeare öncesi İngiliz edebiyatının en büyük şairlerinden biridir Chaucer. Ayrıca, edebi çevrelerce İngiliz edebiyatının babası olarak da nitelendirilir. Öyle ki İngilizlerin “bizim Homeros’umuz”, “bizim Goethe’miz” sözleriyle övdükleri kişinin ta kendisidir. Hem edebiyat alanında hem de dil alanında çağının gereksinimini karşılamış hatta daha da öteye gitmeyi başarmıştır. Anglo Saxon devri sonrası sadece köylüler tarafından konuşulan İngilizceyi, Fransızca kelimeler ile geliştirerek sadeleştirmiş ve günümüz İngilizcesine daha yakın bir dil elde etmiştir. İngilizceyi ayakta tutmuş, yaşatmıştır.

İlk yıllardaki eğitimine ilişkin bilgi yoktur, oldukça varlıklı bir ailenin soyundan gelmesi, saraya yakın olmasından ötürü kendisi diplomatlık yapmıştır. Hayatında göze çarpan olaylardan bir tanesi ise katıldığı Reims kuşatmasıdır.

Chaucer 1359′da III. Edvvard’ın ordusuyla Fransa’ya gitmiş ve Reims kuşatmasına katılmıştır. Savaşta tutsak düşmüştür fakat 1360′ta Kral III. Edvvard fidyeyi ödeyerek Chaucer’ı kurtarmıştır. 1367′de kralın hizmetine giren Chaucer 1368′de şövalye adayı olmuştur. 1370′lerde diplomatik görevle Flandre, Fransa ve İtalya’ya gitmiştir, bu sebepten ötürü eserlerinde Fransız ve İtalyan edebiyatlarının etkisi görülür. Fransızcayı ve dönemine özgü ortaçağ İngilizcesini çok rahat konuştuğu, gündüzleri diplomatlık yapıp geceleri kitap okuyarak kendini geliştirdiği bilinir.

Chaucer ilk şiirlerini saray çevresinin beğenileri doğrultusunda ve Fransız şiirinin etkisi altında kalarak yazdıysa da, sonraları kendine özgü bir üslup oluşturmayı başardı. Chaucer’ın ilk özgün yapıtı The Book of the Duchesse’dır (yaklaşık 1370; “Düşesin Kitabı”).

Kimi eleştirmenlerce en duygulu ve derin yapıtı olarak değerlendirilen Troilus and Khryseis’i (“Troilos ve Khryseis”) Boccaccio’nun Fdostrato’sundan esinlenerek 1380′lerde yazdı. 8.239 dizelik bu şiir, Truva Savaşı sırasında yaşanan mutsuz bir aşk öyküsünü anlatırken, insanların özgür istemlerini ve kararlılıklarını dile getirir.

Chaucer’ın 1390′lardaki en önemli yapıtı ise The Canterbury Tales’dir (“Canterbury Öyküleri”). Chaucer bu manzum yapıtını, Aziz Thomas Becket’in Canterbury’deki mezarını görmek üzere Londra’dan yola çıkan 30 kadar hacının, yolda hoşça vakit geçirmek için birbirlerine anlatacakları toplam 120 öyküden oluşturmayı tasarladı. Canterbury Tales’den günümüze dört tanesi bitmemiş 24 öykü kalmıştır.

canterbury hikayeleriYapıtın giriş bölümünde hacılar tanıtılır. Aralarında bir şövalye ile uşağı, avlanmayı seven bir keşiş, rahibe, doktor ve kaptan gibi toplumun çeşitli kesimlerinden gelen kişiler vardır. Anlatılan öykülerde sık sık ironi kullanılmıştır ve sadece üç eserde ironi kullanılmamıştır. Bunlar ‘Knyght, Persoun of a toun, Plowman’dir. Bu öykülerin en etkiletici olanları Prioresse, yani rahibenin hikâyesidir ki bu hikâyede rahibe yapması gerekenleri yapmaz, olması gerektiği gibi değildir; aristokratik yaşama özentisi, rahibede olması gereken özellikleri taşımaması en belirgin özellikleridir. Diğer göze çarpan hikâye ise The Wyf of Bathe geleneksel, o çağda yaşayan kadına uymayan davranışları, özel hayatı bakımından topluma ve ahlak değerlerine uymayan yapısıyla ironinin derinlemesine kullanıldığı diğer öyküdür.

Chaucer’ın yarattığı kişilere çağını aşan bir gerçekçilik, mizah ve hoşgörüyle yaklaştığı bu yapıt, hem eğlendirici hem de eğitici niteliktedir. Gerçek karakterler hakkında yazıp toplum düzenini eleştiren ilk yazar ve şairdir. Chaucer döneminin aksine din dışı, günlük yaşamla alakalı konuları işlemiş, eserlerinde ünlü, kahraman ve soylu insanların yerine sıradan, çeşitli sınıflardan insanlara yer vermiştir. Bol bol ironi yapmış, taşlama ve alaydan yararlanmış ve o güne kadar süre gelen aliterasyon geleneğini bir kenara bırakıp kafiyeyle şiir yazmıştır.

Chaucer’ın başlıca özellikleri konularının değişkenliği, üslubu ve insan doğasının karmaşıklığını yansıtmadaki ustalığıdır. Genellikle Latincenin kullanıldığı bir dönemde Ortaçağ İngilizcesi ile yazması da önemli bir yeniliktir. Öykülerine sinen ince mizah yer yer güldürüye dönüşür. Ne var ki, çok temel ve önemli düşünsel sorunları da irdelemekten geri kalmaz. Bedensel aşkı konu edindiği gibi, tanrısal aşkı da tutkulu bir biçimde dile getirir. 2.000 dizeyi aşan The House of Fame (yaklaşık 1380; “Ün Evi”) ile The Parliament of Fowls (yaklaşık 1380; “Kuşlar Meclisi”), ünlü şiirleri arasındadır.

Chaucer belki de bir insanın yapamayacağı şeyleri yapmış, cesaretiyle, anlatımıyla, katkılarıyla yeri doldurulamaz bir mevki edinmiştir. Yaşamına çeşitli alanlarda yön vermiş, fırsat bulamasa bile kendini olabildiğince iyi yetiştirmiş, edebiyata yeni bir nefes olmuştur. Chaucer’ın mezarı Londra’da, devlet adamları ve şairlerin gömüldüğü VVestminster Abbey’dedir.

Diğer Yapıtları

The House of Fame (1380)
The Parliament of Fowls (1380)

Kitapları

Canterbury Hikayeleri, Yapı Kredi Yayınları, Nisan 2024
Canterbury Hikayeleri Genel Prolog, Gündoğan Yayınları, Ağustos 1993

Alıntı Sözler

İşte hiç mi hiç kararmayacak dört köz: Övünme, hırs, öfke, bir de yalan.

Erkeği evinden kaçıran damın akması, bacanın tütmesi ve karının çenesidir.

Acılar ve sevinçler, birbirine komşu.

Haset, hiç kuşkusuz en büyük günahtır; çünkü bütün öbür günahlar sadece bir erdeme karşı günah işler, oysa haset her türlü erdeme ve bütün iyiliklere karşıdır.

Yazan: Gamze Kuzu