Anasayfa / Manşet / Seconds (1966, John Frankenheimer)

Seconds (1966, John Frankenheimer)

John Frankenheimer’ın Seconds’ı (1966, Saniyeler), yönetmenin ‘Paranoya’ üçlemesinin, politik gerilim türündeki The Manchurian Candidate (1962, Casuslara Karşı) ve Seven Days in May’in (1964, Mayısta Yedi Gün) ardından gelen son halkası. Üçlemenin ilk iki filminin aksine gişede hüsrana uğramış, eleştirmenlerce beğenilmemiş ve hak ettiği değeri uzun yıllar görememiş, alışılmışın dışında bir Hollywood yapımı.

john-frankenheimer-seconds

Orta yaşlı bankacı Arthur Hamilton (John Randolph), yıllardır sürdürdüğü evliliği, artık evden ayrılmış yetişkin kızı, terfi edilmeyi beklediği yüksek gelirli işiyle, toplumun yetişkin bir Amerikalı erkekten beklediği her şeye sahip, fakat mutsuz bir adamdır. Öldüğünü sandığı eski bir arkadaşından gelen mesaj hayatını altüst eder. Arkadaşının Arthur’u yönlendirdiği bir ‘Şirket’, yüksek bir ücret karşılığında, hayatından memnun olmayanlara sahte bir ölüm ayarlayıp, sonrasında yepyeni bir kimlik ve genç bir fiziksel görüntüyle, hayalini kurdukları hayata başlama imkânı sunmaktadır. Tekdüze yaşantısından bıkmış olsa da ailesini ve işini geride bırakmaya çekinen Arthur, Şirket’ten gelen baskı ve şantajlarla, fırsatı değerlendirmeye itilir. Aylar süren estetik ameliyatlar ve psikoterapilerin ardından, Tony Wilson (Rock Hudson) adında, en iyi okullardan mezun olmuş, başarılı, genç ve yakışıklı bir ressam olarak Kaliforniya’ya yerleştirilir.  Fakat zamanla yeni hayatının aslında beklediği gibi olmadığını fark edecek, yeni kimliğine adapte olmakta sorunlar yaşamaya başlayacaktır.

seconds-1966

Tek bir türe dahil edilemeyen, psikolojik gerilim, bilim kurgu, kimlik çözümlemesi karışımı yapısı, Rock Hudson’ın alışık olduğumuz romantik komedi oyuncusu profilinin dışında bir karakteri canlandırması, bunların yanında filmin genel itibariyle rahatsız ediciliği ve depresifliği, ilk kez gösterildiği 1966 yılında ne seyircinin ne de eleştirmenlerin beğenisini kazanabilmiş olmasında etkenler. Filmde plastik cerrahiyle tamamen yeni bir görüntüye bürünme şeklinde kendini gösteren “vücut değiştirme” fikri aslında dönemin seyircisi için orijinal veya sıra dışı olmayan, alışıldık bir korku klişesi fakat bu eylemin insanüstü varlıklarca değil de iş adamları, hatta bir Şirket tarafından yapılıyor olmasının önemli bir ayrıntı olduğunu söyleyebiliriz.

seconds-film-elestirisi_sanatlog

Karakterin orta yaşlı, zengin, yakışıklı, beyaz bir Amerikalı erkek oluşu, eleştiri oklarının açıkça “Amerikan rüyası” konseptini vurmasını sağlıyor fakat film genel itibariyle yeni bir kimlik sahibi olma, yeni bir hayat kurma gibi arzuları incelediğinden evrensel ve zamansız.  Hamilton, yeniden doğuş teklifini kabul ederek Wilson’a dönüştüğünde, o güne dek yaşadığı klasik burjuva hayatını geride bırakarak 60’ların bohem, ‘özgür’ ruhlu yaşam stilinin içinde bulur kendini. Fakat bu özgürlük ona Şirket tarafından sağlanan, kendi kararlarından bağımsız yaratılmış, kendini ait hissedemediği yapay bir dünya kurmaktan öteye gidemez. Sahilde tanıştığı yeni komşusu Nora (Salome Jens), benzer şekilde, eşini ve çocuklarını terk edip yalnız ve bağımsız bir hayata başlamıştır. Tony’yi yüzüne bakarak analiz etmeye çalışır:

“Çizgi ve tonlar çok güzel… ama çok net ortaya çıkmamışlar. Sanki içinde bir yerlerde, hâlâ çevrilmemiş bir anahtar var.”

Kimliğini değiştirmek bile, Hamilton/Wilson’ın iç dünyasının kapılarını açmaya yetmemiştir. Kendini çözümleyemediği, hayattan ne istediğine karar veremediği sürece anahtar çevrilmemiş olarak duracak, Tony başkalarının yönlendirmeleriyle oradan oraya sürüklenerek, ilkiyle aynı hatalarla dolu bir ikinci hayat yaşamak zorunda kalacaktır. Nora, ‘anahtarı çevirme’sine yardım etmenin bir parçası olarak, Tony’yi bir şarap festivaline götürür. Kalabalık bir grup, tüm giysilerini çıkararak üzüm dolu fıçılara girer ve Şarap tanrısına şükran haykırışları eşliğinde dans ederek üzümleri ezerler. Tony böylesine bir çılgınlığa alışık değildir ve rahatsızlığını belli eder: “Bunun bir parçası değilim!” Sonunda Nora’nın ısrarlarına dayanamayarak fıçıya girdiğinde, kalabalığın coşkusuna o da kapılır. Giysileriyle birlikte eski kimliğinin bir parçasını da üzerinden atmasına şahit oluruz.

seconds-paranoya-uclemesi

David Ely’nin aynı adlı romanından uyarlanan film, James Wong Howe’un başarılı sinematografisiyle canlı, deneysel ve sürreal bir görsellik kazanıyor.  Kamera, klasik bir film noir havasındaki açılış sahnesinden itibaren klostrofobik yakın çekimler ve geniş mercek kullanımıyla, olay örgüsüne uygun düşen kafkaesk estetiği ve belgesel gerçekçiliğini bir araya getiriyor. Amerikan rüyasını, uyanması imkânsız bir kâbusa dönüştürüyor.

Bütün yenilikçiliği ve çarpıcılığına rağmen, Seconds kusursuz bir film değil. Arthur Hamilton’ın Tony Wilson’a dönüşümü, oldukça aceleye geliyor ve karakterimizin yeniden doğduktan sonra yaşadığı memnuniyetsizliğin kaynağına tam olarak inemiyoruz. Örneğin Nora ve Tony’nin şarap festivalinde çıplak bir kalabalığın arasında üzümleri ezdikleri, kendini kabullenme ve özgürleşme çabasını sembolize eden sahne,  bir noktadan sonra aşırı stilize bir sinematografi şovuna dönüşerek yüzeyselleşiyor.

rock-hudson-seconds

Frankenheimer film boyunca; bireyin kimliğini oluşturanın bizzat kendi geçmişi, deneyimleri, hataları olduğu fikri üzerinden ilerliyor. Gerek burjuva gerek bohem, bireye empoze edilen, özgür iradeyle seçilmeyen tüm hayati kararların, ne kadar özgürlük ve mutluluk vaadiyle sunulmuş olsalar da bireyi tatmin edemeyeceğini kanıtlamaya çalışıyor. “Bunca yılı, hayatım boyunca bana önemli olduğu öğretilen şeyleri elde etmek için harcadım. Hep bir şeyleri istemem beklendi. Hep maddiyat!” diyerek gerçeğin farkına varıyor Wilson, ikinci hayatından da umduğunu bulamayınca. Artık tek istediği üçüncü bir şans.

İnsanın kendini yenileme tutkusu ve sahip olamadıklarının hayalini kurmasına varoluşsal bir perspektiften bakan Seconds, günümüzde de en az 1966’da olduğu kadar, belki de daha etkili bir seyir.

Eda Öztürk

[email protected]

Hakkında Editör

Hakan Bilge - The Godfather Mitosu (Şule Yayınları, 2024) ve Aşktan da Üstün: Hitchcock Sinemasında Kişisel Bir Gezinti (Doruk Yayınları, 2024) adlı sinema kitaplarının yazarıdır.

Bu yazıya da bakabilirsiniz.

Dressed to Kill (1980, Brian De Palma)

Alfred Hitchcock’un ve filmlerinin Hollywood’u hatta dünya sinemasını nasıl etkilediği malum. O etkilenmeden en çok ...

Bir Cevap Yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir