Sinema Tarihinde Üçlemeler (1) - Sergio Leone’nin Dolar Üçlemesi

28 Kasım 2024 Yazan: admin  
Kategori: Klasik Filmler, Kült Filmler, Sanat, Sinema

/ A Fistful of Dollars (1964; Bir Avuç Dolar)

Per qualche dollaro in piu / For a Few Dollars More (1965; )

Il Buono, il brutto, il cattivo / The Good, the Bad and the Ugly (1966; İyi, Kötü ve Çirkin)

Dolar Üçlemesi’nin en iyi filmi hangisi? Bir Avuç Dolar? ? İyi, Kötü, Çirkin? Cevap vermek zor. Ayrı ayrı da incelenebilecek bu toplam 8 saate varan western epiğine total olarak bakmak geldi içimden; çünkü en iyisinin hangisi olduğuna karar veremedim. Kim bilir belki ilerde tek tek de ele alırım. Neyse, “şimdilik” ibaresini koymak şartıyla üçlemenin doğasına, Sergio Leone’nin western tarzına kısaca göz atmak istiyorum izninizle.

“Her telden sinemaseverin gönlünü çelebilecek bir sinema diline sahip güçlü ve arzulu bir yönetmen…” şeklinde tanımlayabileceğimiz Sergio Leone, çok az film yönetti. Filmlerinin büyük bir bölümü klasik sıfatını çoktan hak etti. Bir Zamanlar Batıda, Bir Avuç Dinamit, Bir Zamanlar Amerika ve elbette Dolar Üçlemesi… Gözleri kamaştıran pırıltılı bir mücevheri andıran bu filmografi, onun adını sinema tarihinin parlak sayfalarına altın yaldızlı harflerle işledi.

Spagetti westernin babası Sergio Leone, Dolar Üçlemesi’ni İtalya’da İtalyan ağırlıklı bir kadro ve İtalyan sermayesiyle kotardı fakat filmlerin konusu Vahşi Batı’da geçiyordu. Üçlemede arz-ı endam eden Clint Eastwood, Eli Wallach, Lee Van Cleef ve Gian Maria Volonte gibi oyuncuların yıldızlarını parlatan, ünlerine ün katan Leone, ustasının Akira Kurosawa olduğunu her fırsatta dillendirdi. Mazoşist bir edayla uzatılmış stilize şiddet sahneleri, uzun plan-sekanslar, düello sahneleri, gergin yüzlü tedirgin bakışlı anti-kahramanlar, eğlenceli soygunlar, birbirlerine ihanet etmeye meyilli acımasız çete üyeleri, attığını vuran keskin silahşorlar, iş bitirmekte kararlı soğukkanlı katiller ve ağızlarından hiç düşmeyen purolar, Amerikan iç savaşını arka fon olarak kullanma edimi… Tüm bunlar Ennio Morricone’nin büyülü müziğiyle harmanlandı ve huzurlarımıza sunuldu Dolar Üçlemesi.

Bunların dışında, ahlaksal ve toplumsal meseleleri de mercek altına alna bu harika üçleme; kaybedilmiş erdemi, suçun kökenini, paranın ihtişamını sorgulamasıyla western türü içinde saygın bir konuma yükseldi. İlk iki filmin adlarında “Dolar” kelimesinin yer alması herhalde tesadüf değil. Küçümseyici, hatta ironik adlar alan bu filmler, paraya endeksli kapitalist toplumun, paylaşımcı ruhtan yoksun bireysel yaşamın western kılıfında hicvedilmesi olarak da okunabilecek nüveler barındırması, üçlemenin doğasının sosyolojik uçlu okumalara açık olduğunu daha baştan imliyor. Yoksa bir “kaçış” öyküsü, toplumsal meselelerden uzak duran bir yönetmenin “western saplantısı”, “sinema oyuncağı” şeklindeki herhangi bir yaftalamaya maruz bırakılmaları bu üçlemeyi dinamitlemek olurdu. Bilakis bu filmlerin tabanında ölüm, öldürme, yok etme dürtülerinin üzerine gitme ve bunları sorgulama var. Sözüm ona para eksenini kalkış noktası alarak sömürü düzenine işaret etmesi de gayet manidar.

Elbette bir film okuması yapıyorsak eğer, bu bir “görme” sorunu, yani mesele filmi nasıl okuduğunuza bağlı. Salt filmsel haz ve eğlence ölçütleriyle de okunabilir bu üçleme. Nitekim perdede şiddeti görmek, şiddete yakından tanıklık etmek birçok seyircinin iştahını kabartıyor, bu inkâr edilemez. Spagetti westernlerde, tıpkı spagetti gibi uzatılmış stilize şiddet sahnelerinin varlığı, bunların gayet cool bir biçimde betimlenmesi ve seyircinin bunlara tav olması bu görüşüme bir delil olarak gösterilebilir sanırım. Fakat Sergio Leone’nin bu üçlemeyi ahlaksal ve ekonomik nedenleri de gözeterek çektiğini üzerine basa basa ifade etmenin gerekliliğine inanıyorum. Zira onunla yapılmış söyleşilerde Amerikan İç Savaşı’na olan yaklaşımını yerinde söylemlerle dile getirmiştir Leone. “Amerikan İç Savaşı tek kelimeyle saçmalık.” Onun bu sözleri üçlemenin doğasına yeterince ışık tutuyor öyle değil mi?

Sözün kısası, karizmaya boyanmış yalnız ve cool adamların geçit resmi yaptığı bu filmler, hele de çocukken izleyip de sonra yeniden izleyenler için, bir efsane, bir rüya âlemi. Defalarca seyredildiğinde bile etkisinden pek bir şey kaybetmeyen sahnelerle kuşanmış unutulmaz bir klasik…

Yazan:Hakan Bilge

hakan@sanatlog.com