Le Mépris’in Gizemli Karakteri: Brigitte Bardot

15 Ocak 2024 Yazan: admin  
Kategori: Klasik Filmler, Manşet, Sanat, Sinema

“İnsan aşağı gördüğü sürece değil, yalnızca eşit ya da yüksek gördüğünde nefret eder.”

’ın ’inin (1963, Nefret) ’su (Camille); ’da cisimleşen “çocuksu ve yapay cinsellik”ten, ’a özgü “cazibeli ve saf seksapalite”den, daha da geriye gidersek, Marlene Dietrich ya da ’nun sırtlandığı “gizemli, şeytansı femme fatale” arketipinden de farklıdır. Fransız Yeni Dalgası’nın entelektüel ve düşünceli karakteri ’dan da farklıdır (daha geniş anlamda onun karşıtı sayılabilir); fakat bedenini tıpkı gibi kullanmaktadır, ’de. Jules et Jim’in (1962, Jules ve Jim; François Truffaut) Catherine’i () denli karmaşıktır; L’avventura’nın (1960, Serüven; Michelangelo Antonioni) Claudia’sı () gibi içe kapanıktır. Kısacası birçok karakterin bileşimi gibidir ’in ’su.

, cömertçe soyunan bu çekici sarışın ( bir “arzu nesnesi” olmamıştır hiç; bu aşamada “kolektif fetiş” sorunsalını pornografik literatür bağlamında okumak; magazinel, skandala yönelik, kısacası tecimsel kalıpların ışığında değerlendirmek daha sağlıklı olacaktır), ’de, Paul (Michel Piccoli) -ki oyun ve senaryo yazarıdır- adlı bir entelektüel ile birliktedir ve dolayısıyla bütün kaprisine, anlaşılamazlığına, anlık öfke patlamalarına karşın, “varolmanın getirdiği hayalkırıklığı ve boşluk içinde bulunan” (asiliği, çocuksu vahşiliği bundandır) bir öznedir. Camille, bağımsız ve göçebe ruhlu, uyum sorunu yaşayan, ağzı bozuk, kıskanç ve kuşkucu, yer yer gizemli, ne vakit ne yapacağı önceden kestirilemeyen, birlikte olduğu erkeği -Paul’ü- küçümseyen (Paul’ü niçin küçümsediğini, ondan niçin nefret ettiğini hiçbir vakit dışavurmaz Camille), kırılgan, maymun iştahlıdır. Yabancılaşmıştır, sahip olduğu kimliğinden rahatsızdır, sürekli bir endişe içindedir…

Camille’in çıplaklığı grotesk bir çizgidedir ’de. Çıplak olduğu ölçüde “doğal bir kadın”dır Camille. Bir “arzu nesnesi” değildir. , Camille’in küfürbazlığını bir “oyun” olarak düşünmüş, ’nun genelgeçer kimliğini yapıbozumuna uğratmak için elinden geleni yapmıştır. Öyleyse Camille’i cinsellik bağlamı yönünden “irdelemek” mümkünse de “anlamak” mümkün değildir.

Doğal bir sarışın olmasına karşın Camille’in siyah peruk takması gerçekten de ilginçtir. Bir çeşit kimlik bunalımı, ait olduğu bedenin dışına taşma isteği, deyim yerindeyse modern bir trajedinin dolaylı yoldan göstergesidir bu. Camille, önce peruk takar; sonra Paul’ü aldatır. İki eylem de aynı içgüdüsellikle gerçekleştirilmiş gibidir. Nedensizdir sanki. Otomatiktir. Daha derinlerden bakıldığında, Camille’in boşluk hissiyatı, kendisini ve çevresini anlamlandıramaması genel olarak bütün eylemlerine yön veriyor gibidir. Karşı cinse / evliliğe sığınması boşunadır.

Camille, Paul’ü neden horgörmektedir? Bunun sebebini Paul’e niçin açıklamamaktadır? Camille’in yaşamsal bunalımı ile Paul’den nefret etmesi arasında direkt bir bağlantı kurulabilir mi? Camille’i Paul’den soğutan asıl sebep, Paul’ün sadakatsizliğine yorulabilir mi? Dolayısıyla Camille’in Jeremy’e (Jack Palance) sığınması bundan mı ileri gelmektedir…?

Daha da türetilebilir birçok soru.

Bu sorular tek tek cevaplansa dahi Camille’in psikolojisini yeterince aralayabileceğini sanmıyorum; bu bir varsayım olurdu. Yine de şunlar söylenebilir:

Camille, asabi ve diktatör film prodüktörü Jeremy’nin lüks arabasına daha önce hiç görmediği gizemli bir eşyaya dokunur gibi dokunur, adeta onu hissetmeye çalışır; fakat bu lüks araç Camille için salt bir araç değildir; farklılığı, başka yaşamları arzulayışının, hıza olan tutkunluğunun karşılığıdır. (Godard’ın “oyunsu” flashback’leri, sanıldığı gibi “rastgele” araya sıkıştırılmamıştır; flashbackler bilakis başfigürleri daha net algılamak, daha doğru bir ifadeyle, durup üzerlerinde “yeniden” düşünmek amacıyla karşımıza çıkar ’de.) Camille’in bu araçta ölmesi boşuna değildir!

Ve tahmin edilebileceği gibi Camille, o dehşetengiz trafik kazasında Hollywood prodüktörü Jeremy ile birlikte yaşamını kaybeymeseydi, muhtemelen o dur durak bilmeyen “arayışına”, o sonsuz “yolculuğuna” devam edecekti…

Soz söz:

Sinemanın göstergebilimcisi, filozofların gözdesi , “arzu nesnesi”, bir “kendi kendini uyarma fantezisi” olarak vasıflandırılan ’yu “çerçevesine” oturtmuş; bununla da kalmayıp, “endişeli Avrupalı entelektüel kadının” portresini çizerek sinemaya “çokanlamlı”, “ölümsüz” bir başyapıt armağan etmiştir.

Ve Camille karakteri, “gerçek” için yaratılmıştır gibidir…:

“20 yıl boyunca bir hayvan gibi izlendim, kovalandım, sıkıştırıldım. Kendimi balkondan atmamış olmamın tek nedeni, cesedimin de hemen fotoğrafçılara malzeme olacağını bilmemdi.”

Yazan: