Dil Kültürü

27 Şubat 2024 Yazan:  
Kategori: Deneme, Edebiyat, Sanat

Bir dilin temel işlevi üzerine düşündüğünüzde ama gerçekten düşündüğünüzde onun yalnızca bir iletişim aracı olduğunu anlayacaksınız. Dil, iletişim kurmak için tasarlanmış olup, duygu ve düşüncelerimizi somutlaştırmak için başvurduğumuz yoldur. Ama maalesef belli argümanları ezberleyip, dili olduğundan daha farklı ve anlamlı kıldığını sanan fazla romantik bir nesil de türemedi değil.

İnsanlar dili ilk başta bahsedildiği gibi iletişim kurmak için icat etmişlerdir. İletişim kurma arzusu da duygu ve düşünce paylaşımından gelir. Bir dil ne kadar zenginse ve ne kadar çok insana hitap ediyorsa o kadar faydalıdır ve tabii ki de o ölçüde gelişmiştir. Evrensel bir dil olgusu insanlığın en büyük ihtiyaçlarından olup, ortak bir paydada buluşma arzusunun en büyük tezahürüdür. Bu açıdan bakarsak bir dile eklenen veya bir dilde türetilen sözcüklerin gerekliliği açıkça görülebilir. Özellikle Türkçeye, yabancı dillerden eklenen sözcüklerin bu noktada incelenmesi elzemdir.

Ancak belli bir güruh tarafından Türkçenin saflığı üzerine çekilen uzun tiratlar herhangi bir mantık içermediği gibi, dilin geri kalması üzerinde de en büyük etkiye sahiptir, kanımca. Elbette bir dili kullanırken onun bütün kurallarına uymak ve dili en güzel şekilde uygulamak gerekir ancak bir dilin gelişimi söz konusu olduğunda yeniliklere, yeni sözcüklere açık olmamak, dil faşistliği yapmaktan başka bir şey değildir. Şöyle düşünün, Türkiye’de sadece Türk ırkına mensup vatandaşlar yaşamalı, onun dışındaki ırklar sürülmelidir diyen bir insan ne kadar faşist ve hoşgörüsüzse, Türkçe içinde kullanılan yabancı dillerin varlığına tahammül edemeyen insan toplulukları da o kadar faşisttir.

Türkçe faşisti insanların en büyük argümanları ve bunca zamandır bu düşünce sisteminin varlığını sürdürmesinin tek sebebi olan açıklamaları şüphesiz ki kültür sözcüğünün içeriğidir. Kültür, bir topluluğun gelişim süresi boyunca yarattığı tüm manevi değerlerin toplamıdır. Ancak dil temelde duygu ve düşüncelerimizi yani aslında soyut değerlerimizin hepsinin paylaşım alanıdır ve onları somutlaştırır ki diğer insanlar sizin soyut değerlerinizi görebilsin, duyabilsin ve anlayabilsin. Dil başlı başına bir somutlaştırma aracıdır. Bu yüzden asla bir kültürel değer olamaz. Ancak elbette kültürlerin gelişmesinde rol oynar çünkü bir kültürün gelişimi yukarda da tanımladığımız gibi bir topluluğun ortak düşünce sistemini oluşturmasıyla mümkündür. İnsanların etkileşim halinde olmasının ve ortak bir değer yargısı oluşturmasının en güçlü enstrümanı dildir.

Dilin, kültür içindeki yerini değiştirip, onu bir kültürel değer olarak tanımlamanız bir dilin yok olması için elinizden gelen her şeyi yaptığınız anlamına gelir. Çünkü o zaman dili soyutlayıp, işlevsizleştirirsiniz. Dil, bir kültür öğesi değil, kültürel etkileşim aracıdır. Bu tanımı değiştirmek, dile ihanet etmektir. Yeniliklere ayak uyduramayan insanların temelde yaptığı şeyi yaparsınız dili kültür öğesi haline getirerek; yeniyi aşağılamak ve böylece eskiyi korumaya çalışmak.

İşte tam bu noktada Türkçeye girmeye başlayan İngilizce kelimeler konusuna geçiş yapmak gerekir. Bazı İngilizce sözcükler, Türkçeleştirilip, dilimize katılmaya başlamış, dilimizi zenginleştirmiş, anlatım gücünü arttırmış ve iletişim ağını genişletmiştir. Yeni katılan bu sözcüklerle Türkçe diğer dillerden insanların da anlayabileceği kıvama gelmeye başlamıştır. Böylece ortak bir evrensel dil arzusu gerçekleşmeye başlamıştır. Düşünün ki bir dili bütün insanlık konuşabiliyor, insanlar birbirini anlayabiliyor ve iletişim maksimum seviyeye yükseliyor. İşte bir dilin gelebileceği en son nokta budur, dilin zirvesidir, bir dilin amacının tam olarak yerine gelmesidir. Zira bir dil sayesinde en büyük amaç olan “iletişim” artık global olarak işlemektedir. Herkesin ortak bir noktada buluşabildiği yegane çözüm budur. Bu sayede ortak bir kültür de oluşturulmuş olur, insanlar toplumsal kargaşalardan sıyrılabilir. Tüm dünyanın tek bir kültür altında toplanması ve dünyanın küçülmesi olarak görebiliriz bunu.

Elbette bu duruma karşı yine aynı karşıt görüşün yeni bir argümanı ortaya çıkıyor; tek tipleşme. Bu argümana göre evrensel bir kültür ve dil insanları tek tipleştirecek ve kültürel renklilikler ortadan kalkacaktır. Ancak durum hiç de öyle olmayacaktır. Zira evrensel bir dil ve kültür olsa bile sonuçta belli coğrafik etkilerden ötürü insanlar yine geleneksel kültürlerini de sürdürebilecek. Şöyle düşünün, Türkiye’de resmi dil Türkçe olmasına karşın birçok kültür ve renklilik de söz konusudur. Bu kültürel çeşitlilik bir evrensel dilde ve kültürde de devam edecektir çünkü insanlar ne kadar evrensel olursa olsunlar hayatları çevreleriyle sınırlıdır ve o çevre kendisine bir kültür oluşturacaktır.

Bu bakış açısına karşılık geliştirilen argümansa Türkiye’de çok kültürlülüğün nedenini birçok dilin olmasına bağlamaktır. Yani biz Türkiye’de resmi dil Türkçe olmasına karşın birçok kültür vardır derken diğer taraftan insanlar, birçok dil olduğu için birçok kültür var demektedirler. Yanlış olan kanı da budur zaten. Kültürlerin farklı olmasının nedeni dillerin farklı olması değil, çevrenin farklı olmasıdır. Dilin kültür üzerinde bir etkisi yoktur, kültürün gelişmesinde ve yayılmasında rol oynar sadece. Kültür oluşturmaz, sadece onu aktarır, yayar böylece kültür gelişir, çünkü kültürler yayıldıkça başka fikirlerle, duygularla, düşüncelerle dolar, büyür. Aynı coğrafyada yaşıyoruz saçmalığını bir tarafa atıp daha derine inersek yani daha küçük çevrede değerlendirirsek eğer bu durum daha açık olacaktır. Daha küçük coğrafi bölgelerde bir kültür yaratılmıştır. Benzer fikirlere ve bakış açısına sahip toplulukların bir araya gelmesinin sonucudur bu. Dil sadece bu fikirlerin aktarılmasında kullanılmıştır. Yani son argümana cevap olarak söylememiz gereken şey, farklı diller olduğu için farklı kültürler oluşmamıştır, zaten farklı kültürler vardır sadece dil bunu “dile getirmiştir”, somutlaştırmıştır.

Sonuçta söylemeye çalıştığımız şey, eğer tek bir dil olsaydı bile birçok kültür var olmaya devam ederdi. Zira insanlar birbirinin aynı değillerdir. Farklı görüşleri, farklı duruşları, farklı fikirleri, farklı duyguları, farklı düşünceleri ve farklı farklı yaşam şekilleri vardır. Kültürü oluşturan da bunlardır, bu yüzden herkes aynı dili de konuşsa çok renkli bir hayat asla yok olmayacak, varlığını insanlıkla birlikte sürdürmeye devam edecektir.

Yazan: Serhat Çolak

colakserhat@hotmail.com