Sinemada Sansür

1. nedİr?

Sansür belirli bir düşünce veya eserini, ilgili kurumların kendilerince gerekçelerle, kontrol altında tutması veya sınırlandırmasıdır.

2. Dünya sinemasında sansür

-Dünyada sansürün doğuşu ve gelişimi.

Toplumsal birimkilerin bir ürünü olan , tarihte varolduğu günden bu yana içinde bulunduğu toplumları etkilemiş ve onlardan etkilenmiştir. Gelişim süreci içinde büyük mesafeler kateden bu sanat bir toplumun her gruptan insanına hitap edebildiği sürece başarılı görülmüştür. Bununla birlikte kitlelere ulaşmada önemli bir araç olan , bu özelliğinden olsa gerek, icat edilişinden bu yana pek çok kişi veya kurumların güdümünde varlık göstermiştir. Yıllar boyunca birçok gerekçe ile sinemanın önüne set çekilmiştir.

Sansürün atası sayılabilecek ilk yasa, 24 ağustos 1790 yılında Fransa’da yürürlüğe konmuştur. Yasaklanan ilk film sahnesi bir idam sahnesidir. 2. Yasaklama ise 1896 da E.S PORTER’ın çektiği “Dul Bayan Jones” filmidir. 2. Dünya Savaşı yılları ve sonrasında film yapımı ve filmle ilgili sansür, siyasal gayeyle kullanılmıştır. Başlangıçta sansür kamu düzenini sağlamak için mahalli teşkilatlarca uygulanırken daha sonradan merkezi bir örgüte bağlanmıştır. En eski film sansür kanunu, çeşitli tarihlerde değiştirilmiş olmasına rağmen, halen yürürlükte bulunan 1914 tarihli İsveç Film Kanunu’dur. Bununla birlikte Avrupa’da ilk kez merkezi bir sansür teşkilatı kurulmuştur ve diğer Avrupa ülkelerinde de 1. Dünya Savaşı’ndan sonra sansür kanunları çıkarılmaya başlanmıştır. Almanya’da 1920, İtalya’da 1913, Fransa’da 1919,  Hollanda’da 1926, Portekiz’de 1927 yıllarında yayınlanan kanunlarda film sansürünü düzenlemişlerdir.

-Denetleme sistemleri

Bugün her ülkede değişik biçimlerde uygulanan sinema filmlerinin denetlenmesine ilişkin sistemler, “sansür sistemi” ve “ kendi kendini denetleme” olmak üzere iki grupta toplanabilir.

Sansür sistemi

I-Sınırsız sansür sistemi:

Bu sistemde, genellikle film ve senaryoları denetlemekle görevli kuruluşlar Devlet memurlarından oluşmakta ve sansür uygulamasında Devlet çıkarları ön planda tutulmaktadır. Ancak, bazen denetleme kuruluşlarına halkı ve basını temsil eden kişilerde katılmaktadır.

Arjantin, Dominik, Irak, İsrail, Meksika, Pakistan gibi bazı ülkelerde, film sansürü konusunda çok sıkı bir polis rejimini ifade eden, İçişleri ve polis Bakanlıklarınca uygulanan “merkezi devlet sansürü” kabul edilmiştir. Buna karşılık, Avusturalya, Kolombiya gibi bazı ülkeler, İçişleri ve Polis Bakanlıkları dışındaki bir hükümet organına bu yetkiyi vererek merkezi film sansürünü yönetmektedirler. Batı demokrasilerindeki Devlet sansürü sisteminin bir örneğini oluşturan Fransız sisteminde, biri “ merkezi sansür” diğeri “ mahalli sansür” olmak üzere iki çeşit film sansürü uygulanmaktadır. Otoriter siyasal sistemlerde uygulanan devlet sansürü yönündeki eski Sovyet Rusya uygulaması en ilginç örneklerden biridir. Bu devlette, önceleri “Milli Eğitim Halk Komitesi” tarafında yürütülen sinema üzerindeki denetim, daha sonra “ Sinema Halk Komiserliği” nin yetkisine verilmiş ve bu kuruluş “ Genel Danışma Uzmanlık Konseyi” ile pekiştirilmiştir. Sansür ölçüleri politika, ahlak ve ordu olmak üzere üç ana ilkeye dayanıyordu ve bunlar dışında kesin sansür ölçüleri yoktu.

II- Sınırlı sansür sistemi:

Bu sansür sisteminin özelliği, tüm filmlerin sansürden geçirilmemesi ve ancak küçüklerin izleyebilecekleri filmlerin denetlenmesidir.

Sınırlı sansür sisteminin tipik örneği Belçika’da uygulanan sistemdir. Gerçekten bu ülkede yetişkinlerin izleyebilecekleri filmler için sansür yoktur. Herkes önceden bir izne bağlı olmadan sinema filmlerini başka ülkelerden ithal etmek, senaryoları filme çekmek ve filmleri oynatmak hakkına sahiptir. Küçüklerin görebileceği filmlerin Sansür Komisyonunca denetlenmesi ve bu konuda izin verilmesi gerekir.

b) Kendi kendini denetleme sistemi

Bu sistemde, filmler sinema endüstrisinin oluşturduğu bir kuruluşun denetiminden geçirilmektedir.

Kendi kendini denetleme sisteminin doğduğu ülke olan İngiltere’de 1912 yılından itibaren gelenek ve görenek ile gelişen bu çeşit denetim, Hükümet ve İdare karşısında tamamen bağımsız “İngiliz Film Sansür Kurulu” nca yürütülmektedir ve bu kurul geniş yetkilere sahiptir. Bu sistemin başarılı bir örneğide Federal Almanya’da görülmektedir.

3. Türkiye’de sansür

-Türk Sineması’nda sansürün tarihi

1.Dünya Savaşının sonuna kadar ülkemizde sansür yoktu. İlk sansür 1919 yılında Malül Gaziler Cemiyeti tarafından çevirilen Hüseyin Rahmi Gürpınar’ın aynı adlı eserinden uyarlanan “Mürebbiye” adlı filmdir.

T.B.M.M den önce sansür yetkisi valiliklerce kullanılıyordu. Bu sistem 9 Haziran 1932 “Sinema Filmlerinin Kontrolüne Ait Talimatname” nin yürülüğe girmesine kadar devam etmiş ve bu talimatname film sansürünü merkezileştirmiştir. Sözü geçen talimatname, 4 Temmuz 1934 tarih ve 2559 sayılı Polis Vazife ve Selahiyet Kanunu’nun 6. Maddesine dayanarak çıkarılan ve 31 Temmuz 1939 tarihinde yürürlüğe giren “ Filmlerin ve Film Senaryolarının Kontrolüne Dair Nizamname” ile yürülükten kaldırılmıştır. Film sansürü daha sonraki yıllarda 1977 ve 1983 tüzüklerine dayalı olarak uygulanmıştır.

1939–1977 yılları arasında film sansürü, Kontrol Komisyonları ve İçişleri bakanlığının yasaklama yetkisine dayalı bir sistemdi. Komisyonların, yabancı ülkelerden getirilen filmler, Türkiye’de filme çekilicek senaryolar, Türkiye’de çekilen filmler ve sansür ölçütleri konularında karar verme yetkisi vardı fakat bunun yanında İçişleri Bakanlığının, kontrol komisyonlarının kararlarına karşın yasaklama yetkisi vardı.

1977 den itibaren sansür sisteminin değiştirilmesi girişimlerini görüyoruz. Bakanlar Kurulu 26.08.1977 tarihinde “Filmlerin ve Film Senaryolarının Denetlenmesi Hakkında Tüzük” ün yürürlüğe konmasını kararlaştırmıştır.1977 Sansür Tüzüğü “Film Denetleme Kurulu” ve “Film Denetleme Yüksek Kurulu” olarak iki denetleme kurulu öngörmüştür. Birinci kurulun görevi bir ön sansür ikinci kurulun görevi ise itirazları ve inceleme istemlerini karara bağlamaktı.1979 da çıkarılan “Türk Sinema Kurumu Yasa Tasarısı” Polis Vazife ve Selahiyetleri Kanununun 6. maddesini kaldırıp, sansür rejimine son vermesi, ruhsat sistemi yerine beyanname sistemini getirmesi ve sansürsüz oynatılacak filmlerde suç unsurunun bulunması durumunda ceza kovuşturması yolunu açması bakımından önem taşır. Fakat 23.8.1983 tarih ve 83/7006 sayılı Bakanlar Kurulu kararı ile yürürlüğe konan “Filmlerin ve Film Senaryolarının Denetlenmesine İlişkin Tüzük”  Polis Vazife ve Selahiyetleri Kanununun 6. maddesine dayanan film sansürü rejimini yeni boyutları içinde uygulamaya tekrar sokmuştur. 1983 Sansür Tüzüğüde 1997’dekinde olduğu gibi iki denetleme kurulu öngörmüştür ; “Film Denetleme Kurulu” ve “Film Denetleme Üst Kurulu”.Görevleri de 1977 kurullarıyla aynı nitelikteydi.

1939’daki tüzükle sansür son katı halini almış ve bunu takiben 1977 ve 1983 deki tüzüklerle de bir sanat olan sinemanın denetlenmesi polise verilmiştir.

-Sansür sistemi ve Anayasa

1961 Anayasası

1939 Sansür Nizamnamesi, 1977 ve 1982 Sansür Tüzüklerinin dayanağı, Türkiye’de film sansürü yetkisini polise veren 2559 sayılı Polis Vazife ve Selahiyet Kanunun 6. maddesi olmuştur. Fakat bu madde 61 Anayasasının 21. maddesiyle çelişmekte ve sinema filmlerini bu maddenin himayesinden yoksun bırakmaktadır. 21.madde sanatı serbestçe öğrenme, öğretme, açıklama ve yayma haklarını içeren bir hüküm olduğuna göre denetimin polise verilmesi Anayasaya aykırıdır. Ayrıca Anayasanın 11. maddesindeki temel hak ve özgürlüklerin sınırlandırılması hükümlerine ve 5. maddesindeki özgürlüklerin düzenlenmesi ve sınırlanması yetkisini yasamaya veren hükmede ters düşmektedir.

1982 Anayasası

1961 Anayasası ve sansür rejimiyle olan durumunun bugün için artık bir geçerliliği yoktur.1982 Anayasasının düşünce açıklama ve yayma özgürlüğünü düzenleyen 26. Maddesi sinema ve benzeri yollarla yapılan yayınların izin sistemine bağlanmasında engel görmemiştir. Fakat bu “salt polis” sistemini öngördüğü anlamına gelmez çünkü yapılacak denetim türü, biçimi ve en önemlisi bu denetimi hangi mercinin uygulayacağı konusunda bir direktif getirmemiştir.

-Yeni sinema rejimi ve özellikleri

Sinema filmleri rejminin Polis Vazife ve Selahiyet Kanunu’nun dışına çıkarılıp ayrı bir kanunla düzenlenmesine yönelik girişimler 1986 yılında sonuç vermiştir. 1986 yılında FİYAP ( Film Yapımcıları Derneği ) ın girişimiyle 3257 sayılı “Sinema Video ve Müzik Eserleri Kanunu” kabul edildi. Bu kanunla birlikte Türk Sineması ilk kez bir kanuna kavuşmuş oluyordu ve bu kanun Türk Sineması ve Türk Müzik sanatı ürünlerinin teşvik edilmesi, eserlerin yapılması, denetlenmesi, dağıtılması, gösterilmesi, icrası ve bu işlemlerden doğan telif, gösterim ve icrası haklarının korunması kurallarını koyarak bu alandaki çok önemli bir boşluğu doldurmuştur. Böylece, 3257 sayılı kanun sadece filmlerin denetlenmesine ilişkin esasları değil, aynı zamanda sinema ve müzik sanatı ürünlerinin teşvik edilmesi, bu eserlerle ilgili hakların korunmasını da düzenlemek suretiyle bu konuda büyük bir aşama göstermiştir. Kanun yetkili bakanlık olarak Kültür Bakanlığını kabul etmiştir. Türkiye’de sinema filmleri rejiminin sansür rejiminden ibaret olduğuna dair yerleşmiş düşünce bu kanunla terkedilmişdir. Çünkü eserlerin denetlenmesi yanısıra; Üretim ve ithalat, kayıt ve tescil, eser sahiplerinin telif hakkı, işletme belgesiz ve bandrolsüz veya suç içerikli eserlerde idarenin yetkisi ve sinema ve müzik sanatı destekleme fonu gibi artılarıda içermektedir.

Eserlerin denetlenmesi sistemi

3257 sayılı Kanunun 6. maddesi gereğince çıkarılan “Sinema, Video ve Müzik Eserlerinin Denetlenmesi Hakkında Yönetmelik” in 1. maddesi, denetimin amacını “Devletin ülkesi ve milleti ile bölünmez bütünlüğünü, milli egemenlik, cumhuriyet, milli güvenlik, kamu düzeni, genel asayiş, kamu yararı, genel ahlak, genel sağlık ve siyasetini olumsuz yönde etkileyecek, milli duyguları incitecek ve milli kültür, örf ve adetlerimize uygun olmayan nitelikteki sinema filmi, videobant, plak ve ses kasetlerindeki eserlerin icrasını ve gösterilmesini önlemek” şeklinde belirtmiştir. Yönetmeliğin 9. Maddesi ise, sözü geçen amaç paralelinde, gösterilmesine ve icrasına izin verilmeyecek film, video ve müzik eserlerini saymıştır.

Denetleme sistemi, eski sansür sisteminde görev yapan kurullardan oldukça farklı yapıya sahip bulunan denetleme kurulu ve alt komisyonlarla işlemektedir ve Kültür Bakanlığına bağlı şekilde çalışmaktadır. Denetleme kurulları herhangi bir eseri denetleme yetkisine sahiptir. Eserlerin yayınını “denetim sonucu olumludur” raporuyla kabul eder veya “dağıtım ve gösterilmesi uygun bulunmamıştır” raporuyla reddeder. Alt komisyonların görevi ise, denetimin amacı doğrultusunda eserleri yapımcısının beyanı esas alınarak, yapılacak kayıt ve tescil işlemleri için eserin uygun ebat veya formdaki kopyasını incelemektir. Komisyon bu inceleme sonucunda denetlenmesine gerek görmediklerini “Olumludur, eserin denetlenmesine gerek görülmemiştir” ifadesini kullanarak gerekçeli raporu bağlar. Denetlenmesine gerek görülenleri de “denetleme kurulunca incelenmesi gerekmektedir” ifadesini kullanarak aynı şekilde raporla belirler.

Yönetmelikte özel nitelikte eserlere ilişkin hükümlerde vardır. 12. madde, komisyonlar ve kurullarca, çocukların ruh ve beden sağlıklarını, yetişmelerini olumsuz yönde etkileyebileceği saptanan eserlerin 16 yaşından küçüklere gösterilmesine ve icrasına izin verilmeyeceğini öngörmüştür.

Denetimden geçen eserlerin ceza hukuku karşısındaki durumu

Oynatılmasına ve icrasına izin verilen bir eserin suç teşkil ettiği söylenemez ve hakkında dava açılamaz. Zira bu durumda eser sahibinin sübjektif hakkını kullandığı ve eylemin hukuka uygun olduğu sonucuna varılması gerekir.”İşletme belgesi” olan eserlerin sahipleri, bu belge ile “gösterme ve icra etme hakkını” kullanırlar. Bu hak, 3257 sayılı Kanunun 5 ve 6. maddeleri ile yönetmelik hükümlerine dayanan bir haktır. “hakkın icrası” bir hukuka uygunluk nedeni olduğu için eserin suç teşkil ettiği söylenemez. Kanunun 9. Maddesinin verdiği yetki ile idarenin yaptığı denetlemelerde işletme belgeli, bandrollü ve herhangi bir değişiklik yapılmamış eserlerin suç teşkil ettikleri sonucuna ulaşılamayacaktır.

Burcu Cebesoy

sanatlog.com